siyah beyaz

Daha once fotograf'la ilgili bir yazimda (su yazim olmakta) Dennis Stock'un bir San Dieo fotografina yer vermistim. Ben de hafif ona ozenerekten su fotografi cektim San Diego gezimde. Biraz hosuma gitti bu fotografim, o yuzden buraya koyuyorum.



Bir de Nina Simone'dan bir sarki ekliyorum yazima: "Feeling Good"



Feeling Good - Nina Simone

girl interrupted

1960'li yillarin sonlarinda akil hastanesinde gecen bir film. Bas kahramaniz Susanna rolundeki Winona Ryder. Filmi kutuphaneden almamdaki tek sebep de o. Onun yaninda Angelina Jolie de oynamakta, bu da filmi almasam mi acaba dedirten bir faktor. Angelina buranin televole dergilerinin bas kahramani oldugundan biraz onyargiyla bakiyorum kadina. Ama bu filmdeki performansiyla yardimci kadin oyuncu oskari almis. Cok kotu degildi oyunculugu.



Filmde Winona Ryder "borderline personality " problemi ile bu hastanede kaliyor. Bu hastaligin ismini cok sevdim, "sinir cizgisi kisiligi". Tam bir cevirim olmasa da boyle birsey. Hastalikta mod degisimi yasanmakta, olmadik yerlerde beklenmedik hareketler yapiyor hastalar, bazen halisulasyonlar gorulmekte, intihara meyil var. Winona da bir intihar girisimi sonrasi ailesi tarafindan zorla buraya gonderiliyor. Disaridan cok normal gozuken bir kiz. Psikolog bir arkadasim, gercek hastalarin daha da normal olduklarini soyledi. Her neyse hastaneye yattiginda, degisik hastalar filmin parcasi oluyor. Bir tanesinin zayiflama hastaligi var, bir tanesi ilac bagimlisi, bir tanesinin patolojik yalan soyleme hastaligi var. Angelina Jolie'nin hastaligi biraz muglak filmde. Dvd'den cikarilan sahneleri izledigimde ani krizler gecirdigini ogrendim. Angelina, filmde cok guclu bir karakter, hastaneden kacan, her defasinda polis esligine tekrar donen biri. Filmin kotu kizi. Diger hastalari cizgi disina cikaran biri. Zaman gectikce, Winona tum hastalari seviyor, onlarla arkadas oluyor, hatta bu yuzden hastaneden cikmak bile istemiyor. Ta ki, Angelina bunu ikna edip birlikte kacana kadar. Filmde ikisi arasinda bir cekim de var. Winona zayif- Angelina guclu. Winona, Angelina'dan cok etkilenmekte. Kactiklarinda kendilerinden once cikarilan yine hasta bir kizin yaninda bir gece kaliyorlar. Angelina, her zaman dogru gozlemler yapip, bunlari acimasizca dile getiren biri. Kaldiklari kizi da bu gozlemleriyle intihara surukluyor. Bu olay, Winona'yi kendine getiriyor, her zaman olmeyi istemis biri ama olumu hic gormemis biri. Gordukten sonra da iyiesmeye karar veriyor. Hastanedeki bas hemsire Whopie Goldberg ve psikolog'un yardimlari sayesinde bir yil icinde iyilesip cikiyor.

Simdi film elestirisi yapayim biraz, filmin senaryosunda eksiklikler oldugunu dusunmekteyim, bazi bolumler cok kopuktu. Cok fazla devamlilik hatasi yapilmis. Ayrica akil hastanelerine cok optimist bir acidan bakilmis, mutlu bir sonla bitmesi de filmin etkisini cok dusuruyor kanimca. Silinen sahneler silinmeseymis diye dusundum bir de, Winona'nin nasil intihar ettigi burada anlatilmakta, ayrica filmin adinin nereden geldigi de yine silinen sahnelerde gosterilmekte. "Girl Interrupted" asagida ki resmin adi.



Bu resimdeki kizin akli yaptigi isten tamamiyle baska bir yerde. Bulundugu resmin bir parcasi degil gibi, resimden cikmak istiyor. Susanna Kaysen'de yasadigi hastane yillarini, bu resimin adi ile ayni olan kitabinda anlatiyor. Sonra da kitap filme cevriliyor.

Filmle ilgili bir youtube klibi koyayim. Bu klibi soundtrack sarkisindan dolayi sectim. Sarkinin adi: "How to Fight Loneliness"




Sonuc: Psikolojik filmlerden hoslananlar icin hos bir secim olabilir. Ama bu film bir "Guguk Kusu" degil. Onun yaninda cok ciliz kaliyor. Hafizalara onun kadar kazinmiyor. Bu filmden bu kadarlik deyip bitireyim.

bir yaz gecesi ruyasi

Gecen hafta San-Diego'daydim. O yuzden cok fazla yazamadim buraya. Hazir San-Diego aklimdayken birkac gozlem yazayim oraya dair, eger yolunuz oralara duserse diye. O kadar buyuk ve buyuleyici bir sehir degil oncelikle. Daha cok bir plaj sehri. Burada gittigim her sehri Turkiye'de ki bir sehirle ozdeslestirme cabamdan dolayi azicik Mersin tadi aldim bu sehirden. Sehir de cok fazla Meksika havasi hakim, sehrin merkezinde her 10 kisinin 8'si Meksikali. Ispanyolca San-Diego'nun resmi dili gibi. Sehrin merkezinde bizim koy evlerini andiran eski bir Meksika mahallesi var, "Old Town" diye, benim icin en farkli noktasi burasiydi San Diego'nun. Insan kendini Zoro filminin setindeymis gibi hissediyor. Bunun haricinde bir de Balboa parki gorulmeye degebilir de degmeyebilir de. Ben cok etkilenmedim parktan, birkac sarayimsi yapi vardi, bu yapilarin her birinin icinde de uc-bes gereksiz muze vardi. San-Diego tren yollari muzesi gibi, fotograf mazemeleri muzesi gibi. ABD'de cerden copten muze yapma huyuna bayiliyorum yani. Su fotograf Balboa parkinin en gorkemli yapisini gostermekte.


Bu turistik mekanlarin haricinde guzel plajlar var San Diego'da. Coronado adasinin gercekten altindan kumlari var. Mission Bay plaji ise en kalabalik plajlardan. Ben bu plajda bisiklet turu yapmayi tercih ettim, komforlu bisikletimle aldigim zevk doruktaydi. Su fotograf bisiklet turumdan.


Su fotograf da bu yaziyla ayni adli fotografim. Yine ayni plajdan. Sanirim en sevdigim fotom bu oldu. Turistik mekanlarda hic iyi fotograf cekemiyorum:(


Sonuc: ABD sinirlari icinde gorulse de olur, gorulmese de olur bir sehir. Eger gidecekseniz, yaniniza mutlaka hirka, kazak gibi kalin giyecekler goturun. Sirt cantaniza hirkanin yaninda, mayo, gunes kremi ve sapka da alin. Ulasim icin, gunluk kart alip tum otobuslere ve tramvaylara sinirsiz binebilirsiniz. "Green Line" tramway hatti cok rahat ve manzarasi yesil bir hat, yorgunsaniz, isiniz de yoksa, binip sonuna kadar gidip, tekrar donebilirsiniz. Ilk gezi yazimi burada nihayete erdireyim.