memleketim memleketim....

Memleketim, memleketim, memleketim,
ne kasketim kaldı senin ora işi
ne yollarını taşımış ayakkabım,
son mintanın da sırtımda paralandı çoktan,
Şile bezindendi.
Sen şimdi yalnız saçımın akında,
enfarktında yüreğimin,
alnımın çizgilerindesin memleketim,
memleketim,
memleketim...



Diyerekten memleket yollarina duselim bir kez daha. Bakalim ne tur duygu dalgalanmalari, ne tur sevincler, ne tur huzunler bekliyor beni, oraya gittigimde veya buraya tekrar dondugumde.

Dondugumde daha sik yazmaya gayret ederim. Evde interneti kestirdigimden ve bir daha hic baglatmayacagimdan biraz aksaklasti yazilarim. Ama ne olursa olsun, icimde birikenler blogumda yer bulacaktir er ya da gec.

kardan kalanlar

Yaz mevsimindeyken kış fotograflarina bakmak cok ilginc oluyormus. Hard diskteki fotograflari temizleyim derken, gecen yil yasadagimiz korkunc ama bir o kadar da farkli doga olayi, buz firtinasi sirasinda cektigim fotograflarla karsilastim.

Hemen iki blok uzagimdaki mezarliktan. (Turkiye'de olsa bir mezarliga bu kadar yakinda oturmak belki rahatsiz ederdi, ama burada Turkiye'deki toplum tarafindan dayatilan korkulardan iyice arindim. Bunda mezarliklarin burada bakimli ve temiz olmasi, bizimkiler gibi urkuntu verici olmamasi da etken sanirim.)


Mezarlikta buz tutan gul tomurcuklari...



Mezarlikta yalniz bir agac..


Gokten buz yaginca basimiza, kristallesen agaclar...



Kristallere yakindan bakis..

Okulumuzdan bir gorunum.



Bu fotograflari cekerken ki cektiklerimi hatirlayinca paylasmadan edemedim bu fotolari. Karda buzda fotograf cekerken, bir yandan cok usuyorsunuz, her yeriniz islaniyor, eldivenle isik ayari yapmak zor oldugundan sag eliniz disarida kaliyor ve boylece donmus bir sag eliniz oluyor. Bir yandan da fotograf makinenizi dusurme korkusu yasiyorsunuz, kendim dussem neyse de makineme birsey olmasin ozellikle SLR makinemi dusurursem kendime gelemem bir 6 ay uzuntuden:) Ozellikle karın yagdigi gunlerde gunes olmadigi icin cok gri bir gokyuzu oluyor ve isik ayari gercekten cok zor.Karın yagdigi gun yerine, karin yagip bitmesini ve gokyuzunun mavi renk almasini beklemek daha akillica olabiliyor. Hem cok donmuyorsunuz, hem ısık ayari daha kolay oluyor.

Sozlerime en sevdigim kar fotografimla son vereyim. Ankara - Altindag civarinda cekildi. Asirlar once cekilmis gibi geliyor bana simdi. Analog makinemle cekmistim. Ne varsa analogda var aslinda, dijitallerde ayni tadi alamiyorum. Eski kafali nurvenur iste:)

saatleri ayarlama enstitusu

Yillardir hakkinda ovguler duyup da merak ettigim kitaplardan birini daha okumus bulunmaktayim. Bittikten sonra da kafanizi mesgul eden kitaplardan biri Ahmet Hamdi Tanpınar'in Saatleri Ayarlama Enstitusu. Cok modern bir dille yazilmis. Siradan bir insanin yasamindaki sorunlari felsefi ve psikolojik yonlerden ele almis.



Kitabin konusu kisaca soyle: Bas kahramanimiz Hayri bey, Saatleri ayarlama enstitusunun kurucularindandir. Aslinda kurucusundan ziyade, kurucusuna fikir ilhamligi yapmistir. Olay soyle gelismistir. Ust uste farkli saat kulelerindeki saat farkliligini goren Hayri bey, Halit Ayarci'ya bu durumu sikayet etmistir. Halit beyin o anda kafasinda simsekler cakmis ve hemen saatleri ayarlamak icin bir enstitu kurmaya karar vermistir. Halit bey inandigi fikirlerin arkasinda duran ve gerceklestiren bir insandir. Cevresinde farkliliklar yaratn, bir oncu de diyebiliriz. Onemli olanin inanc oldugunu dusunur. Eger bir fikre inanip, onu sahipleniyorsak bunu basarmak hic de guc degildir diyor Halit bey tum kitap boyunca. Diger yanda Hayri bey var. Hayri bey olaylara daha gercekci bakiyor her zaman ve daha elestirel, daha pesimist. Yeryuzundeki insanlarin %90'u Hayri bey gibi maalesef. Her zaman basina gelenleri sanssizlik olan bir guruhuz. Kitaptan su cumleler Hayri beyi ve benim gibi diger realistlere gitsin.

"Siz her girdiğiniz yerde, evvela nelerden iğrenebilirim, nelerden azap çekebilirim, diye etrafınıza bakıyor, ondan sonra da hep burnunuzun altına bir tutam ısırgan otu asmışlar gibi silkine silkine dolaşıyorsunuz".

Ah bu elestirel yanimi birakip herseyi oldugu gibi kabul etsem ve yasamdan daha cok zevk alsam. Herhalde bu huya sahip olan tek insan ben degilim. Oyle uzerimizden bir hirka gibi cikarip bir yana atamiyoruz maalesef.

Kitapta yaptiginiz ise inanin, birlikte oldugunuz insanlarin kotu ozelliklerine degil iyi ozelliklerine odaklanin, kotu ozellikleri bile farkli bir gozle degerlendirirseniz avantaja kolaylikla cevirebilirsiniz diyor Halit bey. Cevremizdeki hersey bizim bakis acimizla cok farkli degerlendirilebilir diyor. Keske yasamda uygulamasi bu kadar kolay olsa, hersey cok daha kolay olurdu gercekten.

Kitap aynı zamanda isminden de anasilacagi gibi zaman temasi uzerine oldukca duruyor. Su satirlar zaman ile ilgili en sevdigim satirlar:

"Ne kadar garip mahuklariz? Hepimiz omrumuzun kısalığından bahsederiz;fakat gün denen şeyi bir an evvel ve farkına varmadan harcamak için neler yapmayız?"

Kitapta bahsedilen bir diğer yon ise, hayatimiza giren insanlarin bizi ne kadar etkiledigi ve bizi biz yapmadaki rolleri. Kitabin bas kahramani Hayri beyin hayatina kucuklugunden beri cok enteresan tipler girip cikiyor. Bunlarin yarisindan cogu sahsina munhasir tipler. Yazar ozellikle boyle tuhaf ama kisilikleri cok ayri karakterleri bir araya getirmis sanirim. Şahsiyetimizin diğer insanlarla ilişkisini de su satirlarda ozetlemis:

"Belki de şahsiyet dediğimiz şey bu, yani hafızanın ambarındaki maskelerin zenginliği ve tesadüfü, onların birbiriyle yaptığı terkiplerin bizi benimsemesidir."

Baska sevdigim satirlar da surada:

"Hadiseler kendiliğinden unutulmaz. Onları unutturan, tesirlerini hafifleten, varsa kabahatlerini affettiren daima obür hadiselerdir."

"Araya menfaatlerimiz girmeyince hadiseleri elbette başka türlü, daha realist bir gözle görmeğe, hakikaten daha uygun şekilde anlamağa ve yorumlağa balarız."

"bu, trapezinden partnerinin kendine doğru uzattığı ellerine yapışmak için kendisini boşluğa doğru fırlatan cambazın, hesabında bir milimetre şaşırsa kendisini ölüme götüreceğini bildiği bir hareketi yaparken dudaklarından eksilmeyen tebessümün aynıydı."

Kitapta sevmedigim tek yon, karakterlerin coklugu ve bir kisminin gereksizligi idi. Ozellikle Ispiritizma cemiyetindeki tipleri okurken cok sıkıldım.

Kitap Turkiye Cumhuriyeti tarihi acisindan da degerli bence. 50 yil once yazilmis olmasina ragmen, Turkiye Cumhuriyetindeki yasam tarzinda pozitiften ziyade negatif bir degisim oldugunu gosteriyor. Aci ama gercek.

Hayattan ziyade acemaşiran'a inanan Hayri bey icin de asagidaki Acemişaran taksimi gelsin. Cok huzunlu ama cok ruhaniymis bu makam.



Son soz: Okuma listenizde devamli ertelediginiz kitaplardan biri ise, listenin onlerine alin. Kesinlikle okumaya deger. Ayrica, ona yapilan gondermeleri daha iyi anlama sansiniz olur. Tabii bir de her ayari bozuk saati gorunce, ah bir ayarlama enstitusu olsa da tum saatler ayni akrep ve yelkovan degerlerinde olsa ne iyi olurdu der ve Ahmet Hamdi Tanpınar'in bu kitabini yad edersiniz.

Sebastian's Voodoo

Iran'li bir arkadasimin tavsiyesiyle kesfettigim bir kisa film. Kendini baskalari icin feda etmeyi guzel anlatmis. Bugunlerde Iran'da demokrasi icin kendilerini feda edenleri hatirlatiyor ister istemez. Guzel bir yapim.