10 yil once gitmistim Arjantine. Maalesef sonu kotu biten bir gezi olmustu. Buenos Aires'de tam eve donmek icin havaalanina gidiyorken sirt cantami caldilar. Cantam agirlastigi icin bir anlik yere biraktim, o arada beni izleyen bir hirsizlik cetesi sirt cantami baska bir cantayla degistirmis. 5-10 saniyelik bir dalginligim sonunda bilgisayarim&SLR fotograf makinem calindi.
Ah fotograf makinem... Duseyazsam onunla, ona birsey olmasin da bana olsun diye az popo ustu dusmemistim onunla. Ah Arjantinde cektigim onca guzel fotograf... Daha bakmaya bile firsat bulamamistim bile. Ah bilgisayarimdan kopyalamadigim babamin son fotograflari... Ah bir hostelde buldugum Turcke kitaplar.. Beni uzen icindeki bilgilerin kaybolmasiydi, yoksa makineler gelip gecici, yerlerini doldurmak cok kolay.. Bu olaydan sonra biraz fotografa kustum, yeni bir makine aldim ama fotograf cekmek icimden gelmedi. Belki birgun barisirim tekrar kimbilir.
Hirsizlik sonrasi, ucakta gelirken Allahtan yanima bir Amerikali dustu. Bosandiginda, uc cocukla ortada kalip, kendi dibine vurdugunda, oturup Ibrahim Tatlises, Muslum Gurses dinleyen tuhaf bir Amerikali ressam. Dinledigi sarkilari da hatirlayip bana mirildandi, sagolsun guldurdu beni. 4 saat hic susmadan konustuk onunla. Yolculuklarin en guzel yani tanisilan - bir tur ruh baglantisi yapilan nice nice insan herhalde.
Gelelim gezi deneyimine.
Buenos Aires: kalkip Turkiye'den sirf Buenos Aires'e gitmek icin Arjantin'e ucmak gereksiz. 3 saatlik uzaktaki Barseleno'nun bir kopyasi Buenos Aires, Barselonaya gitmek daha mantikli. Cogunlugu Ispanyol ve Italyan gocmenlerden olustugundan, kulturunde ve yasam stilinde de bu iki ulkenin baskin karakterleri goruluyor. Aslinda, ABD gibi nufusunu Avrupa ulkelerinden aldigi goc teskil etse de ABD'den ne kadar farkli bir kultur ve ekonomi olusmus zamanla. Sehir dizayni da genis bulvarlar ve dar sokaklariyla Barselona'yu hatirlatiyor. Binalarin yapisi bana biraz Budapeste'yi de hatirlatti. Insanlarin yasam tarzi cokca Turkiye'yi hatirlatti. Sehirde gordugum, gozlemledigim hersey, baska bir ulkede gordugum birseyi hatirlatti. Herhangi bir ayrilmaz(unique) ozelligi yoktu benim icin sehir hayatinin.
Benim gibi hizli gezen biri icin 4 gun yetti Buenos Aires'e. Gormedik birsey, yapmadik aktivite kalmadi 4 gunun sonunda. Tripadvisor'daki yapilmasi gereken top 50 seyi yaptim. Ben once Avenida de Mayo (bir tur Istiklal caddesi) diye guzel bir bulvarda kaldim. Buranin kitapcilari, kafeleri, tarihi binalari cok guzeldi. Kaldigim hostelde de, benden once gelen bir Turk ciftinden kalan Turkce kitaplar vardi. Fahrenheit 451'i birakmislardi. Buenos Aires-Salta yolculugunda bitirdim bu kitabi, filmini daha mi cok sevmistim ne. Diger kitap Murakami'dendi, okumadan caldilar zaten.
Buneos Aires'in, en guzel bolgesi bence San Telmoydu. San Telmo'nun sokaklarinda kaybolmak cok guzeldi. Guzel mimarisi olan binalar, duvarlarindaki grafitilerle, kafelerle, muzisyenlerle, Tango'yla dolu bir semtti. Pek sevdim orayi. Buenos Aires'teki murallara (sokak duvarlarindaki resimler) hayran kaldim. Sehirde mural avina ciktim. Ben San Francisco'daki guzel sayilabilecek murallarina cok alisigim. Ama Buenos Aires'teki murallarda ruh var, isyan var, yaraticilik var. Sokak sanati superdi bence. Muzeleri ve sanat galerileri o kadar etkilemedi beni diyeyim.
Buenos Aires'te gittigim Opera binasi da super. Keske sezon acik olsaydi da, bir klasik muzik konseri denk gelseydim. Ama orada yaz oldugundan, sadece 3 boyutlu bir bale filmi gosteriliyordu. Gidip orada 3 boyutlu bale izledim ben de. Super bir baleydi ama en berbat 3 boyutlu teknolojiydi. 10 dakika sonra super bir bas agrisi yapti. Bende gozlerimi kapayip muzikleri dinledim sadece. O da bir ani oldu diyelim.
Bir aksam unlu Milengolara gittim. Turistler icin cok fazla tango sovlari var. Ama bunlar bende, Istanbul kafelerinde gosteri yapan semazenleri hatirlattigindan, uzak durdum. Milengolarda ise gercek Arjantin'li canli muzik esliginde tango yapiyordu. Enteresan bir dinamik var dans eden insanlar arasinda. Aksam 10'dan gece 4'e kadar suren tangolar. Erkek, kadina basiyla dans etmek istedigini gosteren bir selam cakiyor, kadinda yine basiyla bu dansi kabul ediyor. Sonra bu iki birbirini tanimayan insan, cok duygu yogun, cok uyumlu, sanki yillardir birlikte dans ediyorlarmis gibi, cok estetik bir sekilde dans ediyorlar. Oylece oturup muzigi dinleyip, dans edenleri izlemek guzedi.
Buenos Aires'te yemek olayi et ve patatesten olusmakta. Amerikadaki etlerden sonra, lezzetli geldi etleri. Ama ben pek etcil olmadigimdan bunyem yoruldu. Dogru duzgun sebze yok. Kafelerinde kopuklu kahveler icmek zevkli. Empanadaslari pek leziz geldi. Mate de bizim caya olan duskunlugumuz gibi, insanlar kafein ihttiyacini mate'den aliyorlar, gunun her saati mate iciyorlar.
Ulkenin siyasi yapisi carpikliklarla dolu, tek adam zihniyeti, olgunlasmamis demokrosi, halkin spor takimi tutar gibi siyasi parti tutmasi, sinif farkliliklari cok goze carpiyor. Ekonomik kriziyle altust olmus 15- 20 yil once. Bizim ulkenin sorunlarina cok benziyor sorunlari. Halkin yine fanatik futbol hastaligi da bizi hatirlatiyor. Buenos Aires, unlu markalarin oldugu, halkin kapitalizme yenik dustugu bir ulke. Ayni bizim gibi marka meraklisi, pahali parfumlerin bas agrittigi bir ulke. Buenos Aires'in modern yasam yapisi beni hic acmadi. Cok tanidik geliyor hersey.
Dil sorunu: gitmeden once tum dunyanin Ingilizce konustugu yanilsamasi ile gitttim, ne bir sozluk aldim elime, ne de bir dil cevirici. Insanlar Ispanyolca konusuyorlar. Ben de sifir Ispanyolca var. Sadece el hareketleri ile anlattim derdimi. Bazi gunler hicbir kelime cikmadi agzimdan, tek bir cumle cikmadan gecirdigim gunlerimi, tuhaf bir ice donmeydi.
Salta:
Buenos Aires'ten sonra yolumu Salta'ya cevirdim. Aslinda Patagonya istiyordum. Ama olmadi. Salta beni buyuledi. Buenos Aires'te goremedigim Latin Amerika'yi, sonunda Salta'da gordum. Inkalardan gecen genleri baskin olan insanlari, yerel muzigi, yerel yemekleri gordum. Gittigimde doga ana icin duzenledikleri bir karnaval vardi. Ustunuze basiniza spreyler sikiliyor, biralar dokuluyor, eli boyali hic tanimadiginiz insanlar gelip boyali ellerini size suruyor. Yine Amerikanlasmis yanim, yabanci insanlarin bana dokunmasina, ustume kumlar atmasina sinirlense de, yandi gulum keten helva modunda yavas yavas eglendim karnavalda. Cok renkli super fotograflar cektim, tabii yok o karnaval fotograflari, bir tane bile fotograf yok Arjantinden.
Salta'da kucuk bir hostelde kaldim, kaldigim oda yine tenhaydi ve benden baska biri daha kaliyordu. Finlandiyali biri. Daha once hic Fin birini tanimamistim. Gunlerin sessizligini bozdum onunla, konusmak cok iyi geldi. Disaridan cok farkli gozuksek de bir ruh arkadasligi kurduk, o baglanti benim icin cok degerli, sonra farkli yollara koyulduk.
Salta benim ruhuma iyi geldi. Dogasi, insanlari cok degerli benim icin.
Juyuy: Burasi cok kucuk ama kendine has bir havasi var. Dogal tas, haya, dag formasyonlari etkileyici.
Cafayate:
Salta'dan otobusle Cafayate'ye gectim. Kucuk bir sarap kasabasi burasi. Dogal guzelliklerin arasinda. dogasi biraz Utah ve Arizona'daki kanyonlari hatirlatiyor. Cok rahatlatici bir atmosferi var, cok huzurlu kucuk bir kasaba. Bisiklete binmek ve sarap baglarinin arasinda gezmek keyifliydi. Burada doga turlari var ve kanyonlari gezdiyorlar. Kanyonlarda gezip yerli insanlarin muziklerini dinlemek cok keyifliydi. Bu tur sirasinda cok lama gorduk, bebek lamalar pek bir sarilmalik.
Amaicha del Valle:
Burasi benim gezimin zirvesi oldu. Artik uzun sure Salta bolgesindeydim ve gunluk kaygilari ve gecirdigim cok stresli bir yili tamamen atlatmistim. Kucuk bir koydu. Sanki Anadolu'dan bir koy. Yine yerel insanlarin oldugu kucucuk bir yer. Guney Amerika'nin tam ortalarinda, hayatimda hayalini kurmadigim bir yerde, kendimi oraya cok ait hissetme duygusu sardi bedenimi. Sanki orali gibiydim. Kucuk bir hostelde kaldim, aksamlari tum hostelde kalanlarin bir sofra etrafinda toplanip yemek yedigi, muzik yaptigi, guldugu bir yer. Sabaha kadar hosteldekilerle film, muzik, yemek, gezme, politika hakkinda konusup guldugumuz bir geceydi. Sanirim o hisleri ve o hosteli hic unutmayacagim.
Sonsoz: Ben artik kucuk sehirlerde, koylerde daha mutlu oluyorum. Yerel kulturun hala korundugu, insanlarin daha mutlu oldugu, daha misafirperver oldugu, dogayla icice olan yerler. Buyuk sehirler sizin olsun, koyleri verin bana...
fotograflar internetten