taste of cherry

Iran yapimi bir film "Kirazin Tadi". Konusunu bilmeden izledim ve cok etkilendim diyebilirim. Filmin senaryosu, goruntuler, oyuncular cok basariliydi. Konusu olum ve yasama dair kisaca. Cannes film festivalinden 97 yilinda Altin Palmiye odulu almis.



Filmin basinda, bir adam cipiyle isci pazarina gidiyor, insanlarin yuzlerine bakiyor uzun uzun, isciler adamin arabasina hucum edip beni sec diyor. Adam kimseyi secemeden ayriliyor oradan. Sehrin disinda kirac topraklarda cipiyle insanlara yaklasiyor, copten poset toplayan bir adama yaklasip bir is yaptirmasi gerektigini ve karsiliginda cok para verecegini soyluyor. Isın 10 dakika'dan fazla surmeyecegini belirtiyor. Ama isin ne oldugunu soylemiyor. Poset toplayan adam durumdan iskilleniyor ve bilmedigi bir isi yapamayacagini soyluyor. Bu arada seyirci olarak biz de isin ne oldugunu merak ediyoruz. Sonra sehirden kislasina dogru yuruyen Kürt kokenli bir askeri goruyor, onu arabasiyla kislasina goturmeyi teklif ediyor. Asker cok yorgun oldugundan teklifi kabul ediyor. Adam askerin maddi durumuyla ilgili sorular sorup, onun normalde ciftcilik yaptigini ve ailesinin durumunun da pek parlak olmadigini ogreniyor. Bunun uzerine isi ona da teklif ediyor. Fakat is hakkinda yine bilgi vermiyor. Kirac ve sessiz daglara dogru cipi suruyor. Askerde bilmedigi bir isi yapamayacagini soyluyor. Adam da once askeri bir yere goturmek istedigini, isin detaylarini orada anlatacagini soyluyor. Kus ucmaz kervan gecmez bir yere goturuyor askeri, sahsen ben askere tecavuz edecegini falan sandim. Ama adam tek bir agacin yaninda durup, ona kazilmis bir cukuru gosteriyor. Ve isi tarif etmeye basliyor. Adam o geceyi kendisi icin hazirladigi mezarinda gecirecegini, eger sabaha kadar ölmüş olursa askerden onun ustune toprak atmasini ve mezarini kapatmasini istiyor. Asker bu istek karsisinda irkiliyor, bir insanin yuzune toprak atamayacagini soyluyor. Asker nicin boyle bir yol sectigini soyleyince adam "benim hissettigim aciyi hissedemezsin, o yuzden aciklayamam." diyor. Isin ne oldugunu ogrenen seyirci bu sefer "nicin intihar?" sorusuna cevap bulmak istiyor. Ama bu soruya filmde cevap bulamiyoruz. Her neyse adam askeri ikna etmege calissa da asker cipten inip kosarak kacmaya basliyor.


Adam bu toz toprak kirac yerde, bir tas isleme fabrikasinda rastliyor. Fabrika'da sadece Afgan kokenli bir bekci ve onu ziyarete gelen Afgan kokenli ilahiyat bolumunde ogrenci olan arkadasi var. Bu sefer yine gizemli bir sekilde Afgan kokenli ogrenciye is teklifinde bulunuyor. Yine ayni agacin altindaki cukuru gosterip, yarin sabah ölmüş olursa ustunu toprakla ortmesini istiyor. Ilahiyat ogrencisinin intiharin islam dininde onaylanmadigini, baskasini oldurmekle kendini oldurmek arasinda hic fark olmadigini belirtip bu isi yapamayacagini soylemesiyle adamin baska birine yonelmesi gerekiyor.

Bu sefer cocugu hasta olan Turk asilli 55-60 yaslarinda bir adami buluyor. Adam resmen ak sakalli bilge. Paraya ihtiyaci oldugu icin isi kabul ediyor. Ama uzun bir yasami sevdirme cabasi calismasina giriyor. Kendisinin de gencliginde ayni istekle bir dut agacina ciktigini, kendini o agacta asmak istedigini soyluyor, sonra farketmeden eline degen bir dut meyvesini agzina attigini ve o meyveyle birlikte yasadigini hissettigini soyluyor. Adama yeniden gunesin dogmasindaki guzelligi, mevsimlerin guzelligini, bulutlari, yagmuru anlatiyor. Bir kirazin tadini bile bir daha tadamayacagini soyluyor. Turk amcanin bolumu neredeyse 15 dakika suruyor, ama cok tatli konusan bir amca, o hep konussun istiyor seyirci. Adam, Turk amcayi isine birakiyor, sonra bir 15 dakika sonra adamin yanina son bir ricada bulunmak icin tekrar gidiyor ve ertesi sabah geldiginde onu iyice sarsmasini öldüğünden emin olmasini istiyor. Yasama tutunma cabasi sadece bu sahnede kendini gosteriyor.


Turk amcanin(yukaridaki foto) yaptigi konusma soyle:
"If you look at the four seasons, each season brings fruit. In summer, there's fruit, in autumn, too. Winter brings different fruit and spring, too. No mother can fill her fridge with such a variety of fruit for her children. No mother can do as much for her children as God does for His creatures. You want to refuse all that? You want to give it all up? You want to give up the taste of cherries?"

Sonra aksam oluyor, adam agacin altinda kendisi icin hazirladigi mezarin icine giriyor, dolunay, bulutlar ve yagmur esliginde. Gerisi karanlik...

Filmden neden bu kadar hoslandim bilmiyorum. Adamin yasamayi istememesi ama gomulmeyi istemesi. Sectigi olum sekli. Kendi mezarinin yerine karar vermesi, kendi mezarini kazmasi, mezarinin icine girip olumu beklemesi. Insanlarin olu bir insanin ustune toprak atmaktan cekinmeleri. Dogal olarak insanin kendi olumunu, mezar yerini, gomulme seklini ve gomulme anini dusunmesine sebep oluyor. Nereye gomulmek isterim diye dusundum bir sure, kesinlikle ABD olmasin. Kesinlikle Turkiye'de kendimi evimde hissedebilecegim bir yerde gomulmek istiyorum, ayrintilar uzerine daha sonra karar verecegim.

Filmde kirac bir dag basinda bir agacin altina mezarini kaziyor basrol oyuncu. Neden bizim kulturumuzde cogu insanin mezari bir agacin golgesinde diye dusundum? Gizliden gizliye agac ile tekrar yasama dokunabilecegimizi mi dusunmekteyiz? Oldukten sonra agac golgesinden kar elde edemeyecegimize gore. Niye Nazim mezarinin basinda cinar istemis?
"Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani... "

Herneyse youtube'de filmle ilgili ilginc bir video buldum. Sanirim Turk asilli bir arkadas hazirlamis. "Ah Neyleyim Gonul" turkusu esliginde filmin sonuna dogru olan kareleri koymus. Degisik bir calisma olmus, paylasayim ben de.

Martin Luther King Day

Bugun ABD'de Martin Luther King gunu. Yani tatil:) Martin Luther King'in dogum gunune yakin olan pazartesi onu anma gunu dolayisiyla tatil oluyor. ABD'deki tum resmi tatiller hep pazartesi oluyor. Boylece insanlar 3 gunluk tatil yapiyor. Yukaridaki ve asagidaki fotograflar Jacob Holdt'a ait.

Martin Luther babasi Baptist kilisesinde papazmis. Martin Luther de din uzerine egitim almis. Cok genc yastan itibaren vaaz vermeye baslamis. 1955 yilinda siyah bir kadinin otobusun on siralarina oturmasi sebebiyle tutuklanmasi, Martin Luther'i harekete gecirmis. Siyahlarin haklarini elde etmesi icin cogu sehirde toplantilar duzenlemis. Martin Luther iki yaka arasinda kopruler kurmaya calismis, siddet yanlisi cozumlerden uzak durup daha bariscil toplantilar duzenlemis. Bu sayede de bazi haklari almakta oncu rol oynamis. Martin Luther 1968 yilinda bir suikasta ugrayip beyaz biri tarafindan oldurulmus.

Su anda sozde beyazlar ve siyahlar ayni haklara sahip ama hala en kotu egitimi onlar aliyor, en kotu islerde onlar calisiyor. Belki haklarini elde edeli cok uzun zaman gecmediginden boyleler, birkac nesil sonra belki biraz daha esit kosullarda yasayabilirler. Egitim duzeyleri arttikca suc isleme ve ergenlik zamaninda cocuk sahibi olma oranlari duser umarim.

Bugun Martin Luther King anisina duzenlenen bir konsere katildim. Siyahlar duygularini yansitmakta cok acik olduklarindan konser boyunca cok eglendim. Louisville orkestrasina bir koro eslik ediyordu. Koro sefi seyircileri de sarkilara eslik ettirdi. Herkes de nazlanmadan coskuyla soyledi sarkilari. Yanimda yoremde oturan tum siyahlarin sesleri cok guzeldi, genetik birsey olsa gerek. Koro ilk once "Let my people go" adli sarkiyi soyledi. Surada biraz amator versiyonu bulunmakta.



Konserin sonlarina dogru Kanada'li siyah piyanist Stewart Goodyear Gershwin'in Blue Rapsody'sini caldi. Ben cok basarili buldum sanatcinin yorumunu. Yotube'de Stewart Goodyear'in bir videosunu buldum. Onu paylasayim.



Martin Luther'den birkac ozlu soz.
"In the end, we will remember not the words of our enemies, but the silence of our friends."
"Injustice anywhere is a threat to justice everywhere."
"I submit to you that if a man hasn't discovered something he will die for, he isn't fit to live. "

control

Control filminde Joy Diviison grubunun solisti Ian Curtis'in kisacik hayati anlatilmakta. Ian Curtis lisede tanistigi kiz arkadasiyla lise bitmeden evleniyor, evlendikten bir yil sonra Joy Division adli bir rock grubunun solisti oluyor. Gunduzleri gecimlerini saglamak icin ise gidiyor, geceleri sahneye cikiyor. Gunduz ise giden Ian ile gece sahneye cikan Ian cok farkli karakterler. Bir konser sonrasi cok soguk bir gecede bir titreme krizi tutuyor Ian'i, arkadaslari hastaneye goturuyorlar ve Sara(Epilepsi) teshisi konuluyor. Bundan sonra duzenli ilac kullanmaya basliyor. Ilaclarini almadigi zaman sahnede de sara krizi tutuyor. Tam sohreti yakalamisken Ian asamadigi hastaligi ve gunden gune icine suruklendigi depresyon sebebiyle grubu birakiyor. Kontrolunu yavas yavas kaybediyor. Grubun zirve yillardinda esi hamile kaliyor, bir bebekleri oluyor. Esi hamileyken bir gazateciyle bir iliski yasamaya basliyor. Iki kadin arasinda kaliyor, hangisinden vazgececegini bilemiyor. Bu ikilem, hastaligi, kafasindan gecen binlerce sey durumu daha da kotulestiriyor. 24 yasinda cozumu ipin ucunda goruyor. Mezar tasinda grubun unlu sarkilarindan birinin basligi yazmaka: "Love will tear us apart"



Film sarkicinin yasadigi ikilemleri ve cokusu cok iyi ortaya koyuyor. Basrol oyuncusunun performansi cok basarili. Butun oyuncular asil karakterlere cok benziyor. Ian Curtis'in esi Deborah'i Samantha Morton oynamis. Bu kizin gecen hafta tesadufen iki filmini izledim, Control'dan bir iki gun once de Libertine adli filmi izlemistim. Ikisinde de cok basarili oyunculuk cikarmis. Libertine'de Johny Depp'in oyunculuguyla asik atmisti.

Once filmden kucuk bir kare. Basrol oyuncusu "She's lost control" adli sarkiyi soylerkene. Ozellikle sinemada yuksek sesle cok hoslandim sarkidan.



Simdi de ayni sarkiyi gercek grup uyelerinden dinleyelim. She's Lost Control 3. dakikadan itibaren baslamakta.



Dogrusu filmden once grup hakkinda pek birsey bilmiyordum. Ama film sonrasi epey bir muziklerini dinledim. Bazi sarki sozleri fena degil, grubun son yillarina dogru muzik kalitesi de artmakta.

Kucuk bir not: Filmin British aksani Amerikan aksanina alisan nacizane kullari zorlayabiliyor.

se,jie

Ang Lee'nin 2007 yapimi filmi. Ang Lee, "Kaplan ve Ejderha" ile Brokeback Dagi'ninda yonetmeni. Iki filmde de ask temasi, zitliklar ve dogadan super goruntuler kalmis aklimda. Se Jie de de ask var. "Se" guzellik ve duyarlilik demekken "jie" zeka gucu ve akilci dusunce demekmis Mandarince. Ingilizce ismi Lust&Caution. Ben Mandarince anlamini tercih ederim.


Filmin oykusu kisaca soyle: 2.dunya savasi sirasinda Cin'in en buyuk sehirlerinden biri olan Sangay, Japon isgali altinda. Ailelerin tum erkekleri savasa gidip bir daha donmuyor. Geriye kalan insanlar olumle, aclikla, hastalikla mucadele etmekte. Filmin basrol oyuncusu olan genc kiz "Wong Chia Chi" okula gitmekte. Okulda arkadaslari ile birlikte bir tiyatro grubunda oynamakta. Grupta toplam 6 ogrenci var. Ulke'nin savasta olmasi onlari da etkilediginden cephede savasanlari destekleyen bir oyun hazirlarlar. Oyunun ve grup psikolojisinin etkileri ile bir anda vatansever bir misyon ustlenirler. Dusman Japonlara bilgi sizdiran ust duzey bir hukumet gorevlisini oldurmeye karar verir bu 6 kisi. Bunun icin plan yapmaya baslarlar. Planda Wong adli kizimiz, hukumet gorevlisini(Mr. Yee)'yi bastan cikaracak, belli bir yere goturecek, diger uyeler de orada bekleyip adami oldureceklerdir. Bunun icin Mr.Yee'nin karisi ile Wong arasinda bir arkadaslik olusturmaya, bu arkadaslik sayesinde de Mr.Yee'nin evine girmeyi hedeflemektedirler. Fazlaca naif olan bu plandan basari elde edemezler. Mr. Yee kimseye guvenmeyecek, inanmayacak kadar tecrubelidir. Bir anda kimseye birsey soylemeden sehri terkeder. Geriye Wong ile Mr. Yee arasindaki muthis bir etkilenme kalir.

Bu terkedisten 3 yil sonra, bu sefer grup ciddi bir orgutle calismaya baslar, cok daha profesyonel yaklasirlar adami oldurme isine. Wong'u yine adamin karisi sayesinde adamin evine girer. Wong ile Mr.Yee arasinda muthis bir ask baslar. Adam Wong'a yavas yavas guvenmeye baslar. Ama bu guven kadina bilgi verecegi anlamina gelmez. Her zaman temkinlidir, her zaman korumalariyla gezer, tum belgeleri yakar. Wong da farkinda olmadan adama asik olmaya baslar. Onun icin gercekten aci ceker, onu kiskanir, ondan nefret eder. Tam anlamiyla her turlu duyguyu yasar onun icin. Adami oldurtmek onun icin zor bir hale gelir zamanla. Sonunu soylemeyeyim. Soyledim zaten soyleyecegim kadarini.

Filmin oykusu izlemeden basit ve itici gelebilir ama Lee filmi o kadar zenginlestirmis ki. Muzikle, gorsel ogelerle, kadin-erkek arasindaki zeka ve guzellige dayali mucadeleyle. 157 dakikalik bir film olmasina ragmen ben hic bunalmadan izledim. Uzun zamandir hic guzel film izleyememekten sikayetciydim, bugun biraz tatmin oldum diyebilirim.

Filmden onemli kareleri ile filmin muzigini eslestiren su youtube klibi bir fikir verebilir merak edenlere.

kisa oyku

Oyku zaten kisadir ama bir de onun da kisasi "kisa oyku" vardir. Bu tur oykulerde kelime sayisi 300'u pek gecmez. Kisa oykude amac, kisacik bir paragrafta yogun bir kurgu yaratip okuyucu uzerinde bir etki yaratmaktir.

Tarik Gunersel'den bir kisa oyku:

Bir Evlenememe
"Kadın onsuz yapamayacağına inandığı adamın onsuz yapamayacağına inandığından, evlenmek istedi. Onsuz yapamayacağına inandığı adam onsuz yapamyacağını, ama ne var ki evlenerek de yapamayacağını söyleyince ayrıldı. Bir gün geçti. Kadın, geçen güne bakarak, onsuz pekala yapabildiğini söyledi. Bu ilişki kesin olarak bitmişti. Ertesi gün görüştüler. Adam onsuz yapamayacağını, onunda onsuz yapamayacağını bildiğini söyledi. Kadın hak verdi. Onsuz yapamazdı o da. Ertesi gün buluştular. Kadın onsuz yapamayacağına inandığı adamın onsuz yapamayacağını bildiğinden evlenmek istedi. Onsuz yapamayacağına inandığı adam onsuz yapamayacağını, ama ne var ki evlenerek de yapamayacağını söyleyince ayrıldı. Bir gün geçti. Kadın, geçen güne bakarak, onsuz pekala yapabildiğini söyledi. Bu ilişki kesin olarak bitmişti. Ertesi gün görüştüler. Adam onsuz yapamayacağını, onun da onsuz yapamayacağını bildiğini söyledi. Kadın hak verdi ve onsuz yapamayacağına inandığı adamın onsuz yapamayacağını bildiğinden evlenmek istedi. Ayrıldılar. Bu ilişki kesin olarak bitmişti. Bir üçüncü kişinin hayalinde, pek olmayacak bir şey oldu: Adam kadına onsuz ne yapamayacağını sordu. Arzularına cerasetle baktılar (kahramanlığın ölümsüz bir şekliydi bu) ve ayrı ayrı da pek çok yapabileceklerini anladılar. Ama beraber olmak da fena değildi. Ertesi gün buluştular. "


Adam Oyku'den alintidir.

mutlu seneler

Bu aralar yogun gunler yasamaktayim, o yuzden buraya yazacak zaman bulamiyorum ne yazik ki. Ama bir sure sonra daha yogun bir sekilde yazmaya devam edecegime eminim.

Yeni yil icin aklimda, Sabahattin Ali'nin Kurk Mantolu Madonna'sindan bir bolum koymak vardi. Ama kitap yanimda olmadigindan o pasaji da internette bulamadigimdan koyamiyorum. Pasajin ozu, insan hayatinin 365 gunden olusan yillara bolunemeyecegi idi. Daha cok hayatimizda yillar degil zaman dilimleri var. O zaman dilimlerinde degisimler gerceklesiyor, buyuyoruz, olgunlasiyoruz, ya da durgunlasiyoruz. Bu zaman dilimleri bir ay da olabiliyor yillar da surebiliyor. Benim de yeni yila ve dogum gunleriyle olan dusuncelerim aynen boyle. Sadece tarih yazarken bir rakami farkli yazacagiz iste.

Yine de yeni yila bir fotograf adayalim Chicago'nun karnaval meydanindan cektigim.