Beyin kanamasi

Beynin calismasina dair arastirmalar yapan Jill Bolte Taylor bir gun benin kanamasi gecirir. Bir beyin arastirmacisi icin o anin muthis oldugunu dusunur. Iste su neredeyse en fazla izlenilen Ted konusmasinda bu ani teatrel bir sekilde anlatir. Sonra cikmadigi kanal kalmaz ABD'de. Konusmasini soluksuz izledim. Muthis bir hikaye anlaticisi. Konusmanin Turkce altyazisi mevcut

Szentendre

 Budapeste'den sadece 1 saatlik bir tren yolculuygla Szentendre'ye ulasiliyor. Buyuk sehirden sikilip kafasini dinlemek isteyenler icin sayfiye kasabasi tadinda bir yer.


Tuna nehri kenarinda kurulmus yesil mi yesil bir kasaba.



Benim en dikkatimi ceken ozelligi su daracik sokaklari. Bir tur kisa yol yaratilmis caddeler arasinda bu sevimli gecitlerle.

Evler bir iki katli, baceli. Macar evlerinin kapilari soyle han kapisi gibi.


Sokaklar genelde Arnavut kaldirimlari ile doseli. Birkac katli evler var. Tuna nehri kenarinda restoranlar, dondurmacilar var. Kasabanin sokaklarindan birkac kare.







Aksam 6 gibi tum dukkanlar kapandi. Insanlar Tuna nehri kenarinda cekirdek citleyerekten yuruyus yapmaya cikti. O gun bir de dunya kupasi maclarindan biri vardi. Boyle olunca kasabada yasam durdu. Biz de tekrar hareketli Budapest'e donduk trenle. 

Sunu tren garinin alt gecinden cektim. Macaristan'dan sevdigim bir kare oldu.

 

Bu da tren yolculugundan. Aksam gunesin batisini seyrettik  trende. Roma sehrinin kalintilarindan gectik. Ve muhtesem bir Macaristan gununu tamamladik. 


Sonsoz:  Budapeste yolunuz duserse bir gununuzu de Szentendre'de bir gununuzu gecirmenizi tavsiye

Blue Valentine

Son zamanlarda izledigim en etkileyici filmdi. Bazi filmlerde ilk dakikadan o filmin cok ozel oldugunu hissediyorsunuz. Bitmesini istemiyorsunuz o filmin. Ya da tekrar tekrar izlemek istiyorsunuz. Iste bu da o filmlerden biri benim icin. Eternal Sunshine of Spotless Mind'daki benzer duygulari uyandirdi film bende. Cok gercekci. Filmin gercekcilikligini artirmak icin, oyuncular filmin cekildigi evlerde birlikte yasamislar.


Evliliklerin sonuna gelmis bir cift, birbirlerini seviyorlar ama cok sey tukenmis. Kadin adamin yuzune bakamiyor artik. Adam kadinin her dedigini yanlis anliyor. Erkek daha bir duygusal, kirilgan bu iliskide.Baba olarak eglenceli, oyunlarla dolu. Evliliklerini kurtarmak icin cabaliyor. Ama kadin kafasinda bitirmis artik. Bosanma kararlarinda cok gercekci bir gerilim var.


Tabii film sadece bitme surecini degil, iliskilerinin baslama surecini de anlatiyor. Aralarinda sevginin ne kadar ozel oldugunu goruyoruz. Cok ozel bir adam ve cok guzel bir kadin arasindaki iliski.

Basollerdeki Ryan super bir oyunculuk sergilemis. Half Nelson ve Lars and the Real Girl'de de basariliydi. Biraz daha siradisi filmlerde oynamayi tercih ediyor sanirim. Michelle Williams'da kendi karakterini cok iyi oynamis. Bu kizin yuzune Heath Ledger'in olumunden sonra bir huzun coktu, ya da ben oyle goruyorum artik.

Filmin muzikleri de super. Birbirlerinin sarkisi olan "you and me" iste burada.



Sonsoz: Iliskiler uzerine aci tatli bir oyku. Ben cok sevdim. Bagimsiz tarzda filmlerden hoslaniyorsaniz siddetle tavsiye ederim.

The Photographer

Uzun zamandir okudugum en guzel kitapti bir fotografci'nin guncesi. Yari cizgi roman yari fotograflar formatinda kitap. Fransiz fotografci Didier Lefèvre1986'da Afganistan'a olan gezisinin guncesi. Bu gezide Didier, sinirsiz doktorlarun (Doctors without borders) grubunun Afganistan'in daglarinda, koylerinde savas sirasinda yara alanlara, hastalara, ihtiyaci olanlara hicbir karsilik beklemeden hizmetini fotograflamakta. Afganistan o zamanlar Rusya'yla savasiyor.


Kitaptaki fotograflar birbirinden sahane. Gezi boyunca Didier'in basina gelenler ve oykunun cizgilerle betimlenmesi bir baska sahane. Oyku'de 3 ana bolum var: -Didier'in Fransan'dan kalkip Pakistan uzerinden Afganistan'a varmasi ki bu bolumde cok istekli, cok merakli. Daglari, gecitleri asma maceralari var burada.



-Ikinci bolumde, Afganistan'da daglar asip savas bolgelerinde koylere ulasmalari ve hastalara, savas yaralilarina yardim sureci. Bu bolum insanin icini acitiyor.


-3. bolum ise bu daglardan Fransa'ya donmek icin geri donus macerasi. Bu kisimda Didier'in sansi pek yaver gitmiyor, Fransa'ya sag salim donmesi bir mucize oluyor adeta. Burada olmek uzereyken atinin fotografini cekiyor. Cok hosuma gitti o fotograf ve o an.

Kitaptaki tum doktorlar ve hemsirelere birer melek. Gelismis ulkelerinin refahindan vazgecip, Afganistan daglarinda insanlara din-dil-irk ayrimi yapmadan ac susuz yardim etmeye gidiyorlar. Sonucta kalici saglik sorunlari ile karsilasiyorlar. Ama asla vazgecmiyorlar amaclarindan. O daglari birer birer asiyorlar. Kitap boyunca Afgan'larin ne kadar misafirperver, komik ve sefkatli oldugu da gosteriliyor. Bu doktorlari bu Afganistan daglarina baglayan en onemli etken de Afgan'lar. Kitaptaki favori karakterim Juliet oldu. Ne kadar guclu ve ilham vericiydi.


Kitaptan bir kuple surada. Bir yerlerde rast gelirseniz kacirmayin. Umarim Turkce'ye de cevrilir bir zaman.

Budapeste

Budapeste'ye gidip de doneli neredeyse 5 ay oldu. Araya giren onca sey ve bendeki usengeclik Budapeste yazisini geciktirdi de geciktirdi. Iste sonunda yaziyorum.


Budapeste surprizlerle dolu bir sehir. Bazi sehirlerde kaybolursunuz ve kayboldugunuzda hic ummadiginiz guzelliklerle karsilasirsiniz. Nadirdir boyle sehirler. Budapeste bu nadir sehirlerden biri. Yanlislikla saptiginiz bir cadde size komunist rejimden arta kalanlari gosteriyor. Bir baska cadde modern yasama ve kapitalizme ayak uydurmus gencleri gosteriyor.



Farkli egemenliklerinin  altinda kalmis Budapeste tarih boyunca. Bu da sehrin mimarisine, yemeklerine, muziklerine, tarihine sinmis. Farkli mimarideki binalar, kopruler, heykeller, carsilar goruluyor sehrin her bir kosesinde.


Buda ve Peste'yi Tuna nehri ayiriyor. Buda daha tarihi bir bolgeyken Pest daha bir yasam dolu kaliyor. Buda kisminda, Buda satosunun oldugu bolge bana Ankara kalesini hatirlatti.


Budapeste'nin sokaklarinda ve evlerinde bolca kirmizi sardunyalar var.


Budapest'in para birimini anlamak bir kac gunumu aldi. Bol sifirlar paranin degerini olcmekte zorluyor insani. Halk pek zengin degil dogrusu. Turkiye'nin ekonomik durumu daha iyi gibi.






Ulasim metro, tramway ve otobuslerle saglaniyor. Haftalik bir paso ile hepsine binilebiliyor. Her daim neredeyse hic beklemeden bir yerden bir yere gidiliyor.Toplu tasim harika. Metrolardaki yuruyen merdivenler hayatimda gordugum en hizli yuruyen merdivenler.






Kavsaklarda karsidan karsiya gecis alt gecitlerden oluyor. Bu alt gecitlerde cok fazla cikis var. Nereden cikarsam gidecegim yere varirimi ogrenmek de biraz zaman aliyor. Bu alt gecislerde alisveris meraklisina hitaben dukkanlar var.Cicek saticilari ve muzisyenlerde bulunuyor bu alt gecitlerde.


 Insanlar yine bu alt gecislerde satranc oynuyor.



Sehrin dar sokaklarinda hala Dogu Avrupa'nin eski, kucuk arabalari goruluyor.

Nedense bayanlarin saclari hep kisa.Insanlarin boyu da kisa. Ulkenin ortalama boyu ile ulkenin zenginligi iliskili mi acaba?? 40 yas ustu insanlar ustunde komunist rejimin etkileri daha acik. Pek gulumsemiyorlar. Neredeyse tek tip giyiniyorlar. Genc kusak daha renkli, daha canli, Eski kusak Ingilizce pek konusmuyor ama yeni kusak sular seller gibi konusuyor.
Bir parkta rastgeldigim gelin ve damat. Bu cift de oldugunca kisaydi.

Insanlar genelde spor olarak bisiklete biniyor. Ozellikle Buda kisminda, Tuna nehri kenarinda bisiklete binenler yogunlukta.



Ben ordayken dunya kupasi vardi. Sehrin halki meydanlarda toplanip hep birlikte mac izliyor. Tum aktiviteleri mac saatlerine gore ayarliyor. Uzun ara sonra boyle bir kalabalikla futbol izlemek zevkliydi.


Sehirde bol bol heykel ve anit var. Tuna nehri kenarindaki su ayakkabilar Tuna'ya dokulerek oldurulen Yahudiler icin.


Budapeste'de yapilmadan donulmemesi gereken en onemli sey termal banyolara gitmek. Ben Széchenyi Thermal Bath' suna gittim. Mimari yapisi oldukca guzel. Icinde en az 20 farkli havuz var. Bu havuzlardaki, sularin sicakliklari ve madensel icerikleri farkli. Bir havuzdan digerine girip cikmak cok rahatlatici. Ilginc bir dongusel havuz vardi burada. Siz yuzmeseniz de sizi dongu icinde yuzduruyor. Cok eglenceli. Bu termal havuzlar binanin icinde. Binanin bahcesinde ise cok buyuk bir acik havuz var. Burada da dongusel bolumler var. Havuzun icindeki heykellerden su fiskiriyor. Bu termal banyo olayini Budapeste yolculugunun son gununde yapmak ve yolculuk boyunca ayaklariniza cektirdiginiz onca aciyi dindirmenizi siddetle tavsiye ederim.


Budapeste genel anlamda cok ucuz bir sehir. Turist oldugumuzu gorup bizi masamizda keman calinan bir restorana yonlendirdiler. Belki de Budapeste'nin en pahali restorani. Ama toplamda 15 dolar civari bir hesap geldi. Bu odedigim en pahali hesapti. Genelde 10 dolar altina en ozgun yemekler yenilebiliyor. Gulas, Macarlara ozgu etli ve sebzeli bir corba. O kadar ayricalikli degil. Sehirde bolca Turk(Torok) restorani var. Pogacalari, borekleri pek bir leziz. Ozellikle ABD'den sonra, pastaneler gozumu gonlumu acti.


Budapeeste'de ki ekmekler Trabzon ekmegini animsatiyor. Dis kabugu biraz sertce, kuslar bile yiyemiyor.

Budapeste'nin marketleri Turk marketleri gibi kokuyor. ABD marketleri baska bir kokuyor. Budapeste sutleri ve yogurtlari da Turkiye'deki gibi lezzetli. ABD'deki sut ve yogurtlardan sonra pek lezzetli geldi. Sehrin tarihi carsisinnda gezinip birseyler atistirmak veya hediyelik bir iki sey almak da zevkli.




Budapeste'de muzeler biraz Turkiye muzelerini animsatiyor. Kimsecikler yok. Bir kez fi tarihinde dizayn edilmis, sonra da bir daha el degmemis gibi ve yeni sergiler yok. Sanat muzesi, tarih muzesi cok da gorulesi degil. Ama uygulamali sanat muzesi (applied art) ilginc. Soykirim muzesi de biraz depresif. Bir de Budapeste Roma kiralliginin onemli sehirlerden biri. Aquincum muzesinde Roma doneminde kalan kalintilar gorulebilir.



Sonsoz: Budapeste ummadiginizdan fazlasini veren bir sehir. Her saptiginiz caddede gormeyi ummadiginiz surprizlerle karsilasiyorsunuz. Kaybolmaktan zevk alacaganiz bir sehir. Caddeleri ciceklerle, sokak muzisyenleri ile capcanli. Turkiye'den sadece 2 saatlik ucak mesafesinde. Ucak, otel, yemek, muze masraflar, tum alisverisler benim icin 500 dolar civari tuttu. Bir ogrencinin bile kolayca karsilayabilecegi masraf. Bence gorulmeyi fazlasiyla hak eden bir sehir.