ucan kus, verilik kedi

Havalarin guzelliginden yararlanip, bir iki birsey okuyayim dedim balkonda. Yaninda demlenmis Turk cayi ile birlikte bu dusuncemi uygulamaya koydum. Yalniz balkonun kapisini acik unutmusum. Benim kafesten adimini atmayan kuscagizimi dusunmedim tabii. Genelde kafesinden adimini disari atmaz, o yuzden ben de kafesin kapisini acik birakmakta bir beis gormem. Bu kafes guzeli ani bir hareketle birden bire kafesinden cikip balkondan benim basimin ustunden ucarak goklere karismasin mi. O ucarken, aa kusum ne guzel ucuyormus diye sevindim. Bir tur atıp doner herhalde diye dusundum icimden. Meger kusun gonlunde gizli gizli hep ucup kacmak varmis. Gitti... Bir daha da donmedi...


O kadar guzel suzulup uctu ki, uzuleyim mi sevineyim mi bilemedim. Ozgurlugune kavustu diyecegim ama mutant bir kusun dogada avlanma orani cok yuksek. O degil yarin kar firtinasi geliyor sehre. Bu kuslar soguklara hic dayanamiyor. Yem bulmayi bile beceremez benim kus. Hicbir vahsi yonu yoktu hayvancagizin. Umarim atlatir bu soguklari uctugu yerlerde uzun uzun yasar diye saf bir umuda kapilayim.

Neyse kus uctuktan sonra, bizim yerel ilanlarin oldugu craiglist'e bir goz atayim dedim. Sevimli birseyler var mi diye. Soyle bir ilan gozume carpti ev hayvanlari ilanlarinda:

"owner died, cats need a home"

"aby is the black cat and Dehlia is the orange cat. These cats lived with their owner. The owner died and was not discovered for almost a week. The cats were in the house with her. I can't imagine how they must have felt. I don't even know if food was left for them. They are very confused and don't know why they were left. As you can see by the picture of the black cat, she was scared and it took days to find her and get her out. "


Ingilizce bilmeyenler icin, kedilerin sahibi ölmüş ve kadının ölüsü bir hafta sonra bulunmus. Bu bir hafta boyunca kediler ölüyle birlikte kalmislar. Ilani veren, kedilerin ölüyle birlikte neler hissettigini dusunuyor. Kedilerden siyah olani(ustte) bir yere saklanmis ve cikmamis oradan gunlerce.

Bu ilan uzerine kac oyku yazilabilir diye dusundum. Bir oyku yazari ne kadar farkli fikirler ortaya atabilir. Ya da kedilerden yola cikip "Kentucky'li evinde yalniz olen ve gunlerce bulunmayan yalniz birinin uzun yasamina" dokunan kac kisa film senaryosu cikarabilir film senaristleri. Her yazarin ve senaristin elinde oykuler farklilasacak elbet. Ama hepsinin sonunda bir huzun olacagi kesin.

Bu kedicikler bana Slyvia Plath'in kedileri icin yazilmis bir siiri hatirlatti. Slyvia Plath, Amerikali yazar ve sair. Yasadigi ruhsal cokuslerin sonucunda 31 yasinda olume teslim etmis kendini. Gerisinde, siirleri-kitaplari ile birlikte o da kedilerini birakmis. Ve onun hayranlarindan biri su siiri yazmis Slyvia'nin kedileri icin.

Slyvia Plath's Cats

Their breath was clean, or harsh and sour
according to her moods:
and when they sensed a coming storm
they crept into corners.
Today she is a remote eminence,
tall and cold as Alaska:
but the cats understood her
as something young and brittle
like bamboo
that cuts you when it breaks.
When she died, apart from them
they felt her passing over
as a seismic change of frequency:
they never quite forgot her
and when something reminded them
they purred, nervously.

No one writes their biography.


Hoscakal cankus'um. Hoscakal aby ve dehlia'nin sahibi....

ah istanbul

Yazdan kalan fotograflarimi ayiklarken, bunu silinecekler listesine atmisim. Yazik etmisim dedim tekrar baktigimda. Turkiye'yi ozlemeye basladim herhalde hafiften. Her Istanbul'lunun cekecegi standard bir fotograf bile gozume guzel gozukuyor.

Neyse efendim, "Uzanip Kanlica'nin orta yerinde bir taşa, gozunun yasini Hisara dogru yuzdurenlere" gelsin bu fotograf. Sezen ablamizin en-damar, en-arabesk parcasi esliginde.


Sezen Aksu İstanbul İstanbul Olalı - Sezen Aksu

La Maison en Petits Cubes

Oskar hakkinda bir yazi yazmadim, cunku saygi duymuyorum bu odullere. Yine de kisa dalda odul kazanan filmi izledim ve cok begendim. Henuz izlemediyseniz iste burada.



Ikinci yarida surada: http://www.youtube.com/watch?v=b_Wrx8CUzh8&NR=1

La Maison en Petits Cubes, kucuk kup bloklari malikanesi demek bu arada. Eriyen buzullar karsisinda dunyayi kucuk kupcukler saracak herhalde ilerde ve tum anilarimiz sular altinda kalacak bir gun.

Iyi seyirler.

tatli ruyalar

Itiraf ediyorum ben bir gece kusuyum. Maalesef bu durum ABD'de de ortaya cikti. Ne yaparsam yapayim da duzelmedi, ben de durumu kabul ettim. Sabahin seherinde oten kuslari duymadan yataga girmiyorum. Tek tesellim bu durumdaki tek bilgisayar muhendisi veya doktora ogrencisi olmadigim. Neyse kisisel sorunlarima bogmayim sizi. Sadece denk geldigim bir ninni projesinden bahsedeyim.

Dunyanin farkli kulturlerine ait ninnilerin cizgilestirmisler bu projede. Projenin ismi: "Lullabies of the world". Muzikler cok kaliteli ve rahatlatici. Cizgi filmlerde, ninninin sozleri konu edilmis.

Benim favori ninnim Rusya'ya ait su ninni. Bu aralar zaten Klezmer muzigine takmistim, iyi denk geldi bu ninni de. Klezmer muzigi genelde dogu Avrupa ulkerinde yaygin olan bir muzik.



Su da Fransa'ya ait bir ninni.


Bizim dandini dandini dastana'miz da surada. Danalar bostana girip lahanalari darmadagin ediyor. Cok komik olmus. Ama cizgileri hos. Ozellikle kara kaslarimiz cizgi filmde yerini almis:) Ozellikle klarnet agirlikli muzigi de cok rahatlatici.



Tum diger videolara suradan ulasabilirsiniz: http://www.youtube.com/profile?user=duratrub&view=videos

Tum uyku sorunu yasayanlara tatli ruyalar diliyorum.

cizgi'ye dair gercekler

iki nokta arasindaki en kisa yol duz cizgidir ve duz cizgi sonsuza kadar uzar gider.

paralel olmayan iki cizgi uzayda bir yerlerde kesisir.

üç çizginin kesismesi ücgenleri yaratabilir (tabii her zaman degil)


parabol ikinci dereceden bir cizgidir.

iki cizgi arasinda sonsuz nokta vardir.

bir de ic Anadolu bolgesinde sek-sek oyununa cizgi denir, ozellikle bu deli bahar mevsiminde cocuklar durmadan dinlenmeden cizgi oynarlar...

(tabii ki tum fotograflar nurvenur'undur.)

ahlaki ikilem

Gecenlerde RadioLab'da dinledigim bir konusmada ahlaki ikilem(moral dilemma) 'dan bahsedilmekteydi.En unlu ahlaki ikilem problemlerinden biri, tren problemi imis. Ben de o problemi burada anlatayim.

Senaryo 1: Tren raylarinin yonunu degistiren makasin yanindasiniz, trenin geldigini goruyorsunuz. Trenin gittigi yondeki raylarda calisan 5 isci var. Eger tren gitmeye devam ederse bu 5 isci olecek. Onlari uyaramiyorsunuz ve onlar da treni goremiyor. Makasin ayrildigi diger raylarda ise sadece 1 tane isci goruyorsunuz calisan. Soru: Bu durumda makasi degistir miydiniz? 5 kisinin hayatini diger1 kisinin hayatina tercih eder miydiniz? Bu soruya %90 bir cogunluk evet demis, yani makasin yonunu degistirip sadece 1 kisinin olumune sebep olacaklarini soylemisler.



Senaryo 2: Simdi tek bir yon var demir yolunda ve siz bir koprunun ustundesiniz. Trenin geldigini goruyorsunuz kopruden. Trenin gittigi yonde calisan 5 isciyi de goruyorsunuz. Yine onlari uyaramiyorsunuz, onlar da treni gormuyorlar. Bu sefer, koprude yaninizda bir adam var. Eger adami itelerseniz, adam demiryoluna dusecek ve gelen treni durduracak. Ve boylece tren yolunda calisan 5 kisinin hayati kurtulacak. Soru: Bu durumda onunuzdeki adami tren yoluna iter miydiniz? Bu deneye katilanlarin %90'u bu soruya hayir itemem demis.



Iste, ahlaki ikilem burada ortaya cikiyor. Iki senaryoda da, 1 yasama karsi 5 kisinin yasami kurtariliyor. Ama hangi kultur veya dinden gelinirse gelinsin, birinciye evet ikinciye hayir deme orani degismiyor. Peki, bu deney sizin uzerinizde yapilsaydi sizin cevabiniz ne olurdu??

Nörolojistler, bu deneyi MRI ile beyinde aktiflesen bolgeyi inceleyerek yapmislar. Ilk deneyde beyin sadece matematik yapiyor, beynin yalniz bir bolgesi aktiflesiyormus. Ikinci deneyde once matematik alani aktiflesiyor ama ayni zamanda beynin baska bir bolgesi daha aktiflesiyormus. Baskasinin olumunden direk sorumlu olmak, ahlaki bolumu fazlasiyla uyarip, hayir cevabi vermemize sebep oluyormus. Bilim adamlari, temel ahlak prensiblerimizin, din, kultur ve egitimden bagimsiz olarak insan tabiatina(DNA'ine) gomulu oldugu sonucuna varmis deneyler sonucu.

Buna benzer bir baska problem de: Savastasiniz.Tum koy hanesi ile bir yere saklanmissiniz. Bebeginiz var. Askerler size cok yakinken bebeginiz siddetli bir sekilde aglamaya basliyor. Bebeginizi susturmak icin bebegin agzini kapatip bogulmasina ve olumune sebep olaraktan tum koy halkini kurtarir misiniz? Yoksa bebegi oldurmeyip askerlerin sizi bulmasini ve tum koy halkini oldurmesini mi tercih edersiniz. Bu problemde "bebegini oldurme" diye bagiran ahlaki beyin parcacigi ile matematiksel hesaplar yapan faideci beyin parcacaginizi carpisacak.

3 (üç) maymun

Bir arkadasim filmi iki ay once getirmisti bana, o gunden beri filmin cdsi bana, ben filmin cdsine bakmaktaydim. Izleyince içimi sıkıntı kaplayacağından emin oldugumdan izlemeyi erteliyordum. Neyse efendim izledim sonunda. Ustunden biraz da zaman gecti hatta. Daha yeni yazabiliyorum, duygu ve dusuncelerimi.


Nuri Bilge, bildiginiz gibi bu filmle Cannes'da en iyi yonetmen ödülünü alip, filmi "güzel ve yalnız ulkesine" adamisti. Sean Penn, Nuri Bilge Ceylan ismini bir tuhaf telaffuz etmisti. Film ayni zamanda Yabanci Film dalinda oskar aday adayi olmustu. Ama ben bu basarilara ragmen, NBC'yi tanidigimdan filmi izlerken, herseyin ustume ustume geleceginden emindim. Nitekim oyle oldu. Film muthis kasvetli. Ama NBC guzelligi var filmin icinde. Tanimak lazim yonetmeni, filmi sevmek icin.


Filmde, namus, ahlak, cikar iliskileri, paranin gucu, ask, askin zavalligi, aldatma gibi her insanin ve her toplumun ,az cok gundeminde olan konular ele alinmakta. Gelisen olaylarin bazilarini, Türkiye'li farkli algilarken, yabanci biri farkli algilayabilir. Tum dunya vatandaslarinin, filmdeki bazi ogeleri benzer sekilde yorumlayacagindan supheliyim. Belki bu yuzden de oskar'da ilk bese kalamamistir.

Mesela, cep telefonunun zil calisina Yildiz Tilbe'nin bir sarkisini atayan birinin, yasam tarzini az-cok gozumde canlandirabilirim. Yildiz Tilbe'nin alt kulture yonelik muzik yaptigini bilmeyen bir yabanci bunu cozumlemeyebilir.

Ya da, patronun sucunu para karsiligi üstüne alan sofor bana gayet normal gelmekte, yani beni sasirtmayan bir durum bir Turkiye'li olarak. Ama farkli bir toplumun vatandasi, bunu farkli gorebilir. Ya da , ya da, kırronun onde gideni bir adamin neden siyasete atildigi bile Turkiye'li olmayi gerektiriyor. Ya da gerektirmiyor belki, tum ulkelerde siyaset, para ve kisisel cikarlar ic ice gecmis .



Filmin asil temasi, evlilikte kadinin aldatmasi. ABD'de, kadin aldattigi icin islenen cinayet haberi cok yaygin degil. En azindan ben karsilasmadim boyle haberlerle. Ama bizim ulkede 3. sayfa haberleri, aldatilma yuzunden islenen cinayetlerle dolu. Bu sebepten karisini oldurenler, kocasini oldurenler, annesini oldurenler, cok alisilagelmis. Ozellikle aldatan kadinsa, herseyi medenice kabul eden koca veya ogul garip karsilanir, ozellikle egitim ve gelir duzeyi dusuk olan kesimde. Iste film de, bizim ulkemizde garipsenebilecek bu aldirmama("gormedim-duymadim") durumunu isliyor.


Filmi daha onceki NBC filmleri ile karsilastirirsam, bu sefer klasik kasabadan sehre gitmek isteyen veya ortalamanin ustunde Beyoglu cevresinde yasayan birinin depresif inis cikislari yok. Tasra bu filmde yerini Istanbul'un uzak semtlerinden birine birakmis. Sehirli depresiflik de yerini, düşük gelirli bir ailenin yasamsal monotonlugundaki bunalima birakmis. Iklimlerde, plajda gunesin alninda terleyen Bahar'in yerini bu kez, evde issiz-gucsuz- universite sinavini kazanamayan oglun terleri almis. Bu son iki filminde, yasamdan sıkılmıslığı terle dısarıya atıyor NBC.



Filmde tartisilan bir konu, kadinin kopekler gibi neden asık oldugu kırro bir adama. Kadın sanırım hayatındaki monotonluga(degisimsizlige), heyecansizliga, hicbir sey hissetmemeye, yani yasamindaki tum ölmüşlük duygusuna bu aldatma ile care buluyor, bu iliski ile yasadigini tekrar hissediyor sanirim, ve tekrar olmek istemiyor, yasamindaki tek heyecandan yoksun kalmamak icin diz cokuyor adama.


Filmdeki guzellikler: Filmdeki tum goruntuler sahane her zamanki gibi. Mekan secimi kusursuz. NBC'nin kendi sinirlarini zorladigi kurgu da guzel bence. Birkac gereksiz sahne var ( filmin sonunda, kahveci ciragina goturulen teklif gibi). Filmde ozellikle Hatice Aslan'in oyunculugunu basarili buldum. Diger oyunculari cok etkileyici bulmadim.


Normalde filmde gecen bir muzikle bitiririm film yazilarimi. Ama filmde, telefonun melodisi olan Yildiz Tilbe sarkisi haricinde muzik yok. Muzigin filmlerdeki onemini, Turk yonetmenler(Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge, Dervis Zaim, ve daha niceleri) niye goz ardi eder bir turlu anlamam. Neyse Yildiz Tilbe'nin telefon melodisi olan su derin ve anlamli sozlerini koyayim bari:) Bu derin sozlerin ustune cok dusunmeyim derim:)

"geri dönme istemem ki
ben eski ben değilim ki
hayat öyle bir oyun ki
ne rolü var ne sahnesi

sen de mutlu olma e mi
sen de sev sevilme e mi"