obur nurvenur

Bu aralar kendimi engelleyemiyorum. Devamli yemekle ilgili programlar izliyorum. Aslinda izledigim tek bir program var. O da Vedat Milor'un. Memleket ozlemi diyelim. Gidip bir kebapciya Fransa'nin bir koyundeki saraptan veya bir Italyan peynirinden bahsetmesini cok komik buluyorum. Neredeyse her programinda yapiyor bu tur bir karsilastirmayi. Bir taraftan anliyorum. Ukalalik degil yaptigi, saf bir sekilde yasadigi bir deneyimi mekanin sahibi ile paylasmak istiyor. Ama cok absurd kaciyor bu karsilastirmalari. Bir sekilde kendisini frenlemesi lazim.


Simdi onun izinden gidip Turkiye'deki kelle pacacilara, cigercilere, kuzu kapamacilarina gitmek icin neler yapmam. Ama uzaktayiz iste yapamiyoruz. Ama yine de onun Berkeley ve San Francisco civarlarindaki tavsiyelerini izlemeye calisiyorum. Bolgede yeni oldugumdan nerelerde, ne yenir konusunda hala bilgisizim. Bu bolge gastronomi acisindan onemli. San Francisco civarinda dunyaca bilinen seflerin restoranlari var. Napa ve Sanoma bolgesinde de iddiali saraplar. Ben hala biraz ogrenci modunda oldugumdan pahali restoranlara gidip 100 dolarlik bir hesap odemek istemiyorum. Yine de disarida yemek yedigimde keyif almak istiyorum yemekten.

Kendimi Vedat Milor'un bu bolgede onerdigi restoranlara gidip, onun onerdigi yemekleri yeme gibi projeye adadim bu ara. Ilk once Berkeley'de Vik's adli bir Hint lokantasina gittim. Burasi Hindistan'daki sokak yemekleri tarzinda yemek cikariyor. Hic dusunmeden menuden Vedat Milor'un tavsiye ettigi yemekleri soyledik.Tum tavsiyelerde gayet lezzetliydi. Bir de ustune masala (sutlu baharatli) cay mis gibi. Hem ucuz hem lezzetli.


Bu ilk denemenin ardindan ikinci Vedat Milor onerisine gittim. San Francisco'da Burma Super Star'a gittim. Hafta ici bir gun olmasina ragmen kapida uzun bir kuyruk. Adimizi bekleme listesine yazdirip 40 dakika restoranin onunde bekledik. Tabii gayet acikmis bir durumdayiz. Ben yine VM'in tavsiye ettigi herseyi istedim. Yine cok lezzetli ve farkli yemekler yedik. Sofradaki herkes gayet mutlu. Taki hesap masaya gelene kadar.. Sanirim Amerika'da odedigim en pahali hesaplardan birini odedim. Yemekler cok guzeldi de VM'nin onderdigi tum yemekleri yememek gerek.



Burma yemeklerinden sonra yine onun onerdigi bir Cin restoranina (House of Nanking)  gittim. Buranin fiyatlari cok daha uygundu benim butcem icin. Ilk once cicek acan cay (blooming flower tea) aldim. Yanina da yine onun onerdigi sogan keki denilen bizim gozlemeye benzer bir borek aldim. Dogrusu ben boregin yarisinda tikandim. Vedat Milor nasil o kadar yiyebiliyor merak icindeyim.

   

Sonrasinda yine VM'nin tavsiye ettigi Blue Bottle Cafe'den damlama usulu ile kahve ictim. Ben Ferry Plaza'dakine ugradim. Burasi San Francisco'nun en iyi kahvesini sunuyor. Cok uzun bir kuyruk oluyor. Ama arada bir beklemeye deger diyorum. Ferry Plaza'da biraz Avrupai pazarlara benziyor.


Onun onerdigi ve simdilik benim butcemin ustunde olan restoranlar ise: Chez Panisse@Berkeley, Slanted Door@San Francisco, Quince@San Francisco, Manresa@Las Gatos. Bunlardan Chez Panisse ve Slanted Door gidilecekler listesinde, ama kutlamayi hakedecek bir haber sonrasinda. Ama Manresa gibi yerler tv programi yapmadikca  beni asar dusuncesindeyim.

Vedat Milor haricinde, baska birkac oneride soyle.
-Tartine Bakery'nin krosani. Citir, citir. Amerika'nin en iyi krosanlarindan. Insan bir taneyle durmada zorlaniyor.


-JapanTown'daki Restoranlar. Ben cok fazla susi meraklisi degilim. Ama miso corbasini cok seviyorum. Burada cok yaygin olan bento usulunun daimi musterisiyim. Biraz guvenli tarafta olmak icin genelde balik tercih ediyorum. Pek leziz buranin baliklari.


-Super Duper Burger'larin sarmisakli patates kizartmasi var. Insan parmaklarini yiyor. Yaninda da kendine ozgu tursulari. Pek bir leziz.


-Mission District'te Latin mutfagi cok iyi. Biz otantik Meksikan olan La Palma Mexica-tessen diye, dis duvarlari Mission'un ruhunu uygun olarak graffitilerle renklenmis bir yerde yedik. Hersey tamamiyle otontikti. Ve gunesli bir San Francisco gununde orada oturup bilmedigimiz birseyler yemek pek keyifliydi.


San Francisco'da olmasa Sunnyvale'de cok iyi bir Kore mutfagi var. Onlarda da onden cesit cesit meze tabaklari getiriyor. Daha cok kimchi tarzi farkli sebzeler. Sirf bu kucuk tabaklar icin Kore restoranlarina gidiyorum. Onlarin bir de shaved ice dedikleri tatlilari var. Bomba etkisi yapiyor.


Sonsoz: San Francisco bolgesi, Amerikanin en zengin mutfanigini sunuyor. Tum etnik gruplari bunyesinde barindirmasi ve kullanilan urunlerin bu bolgede yetismesi, kaliteyi ve lezzeti artiriyor. Amerikada yedigim en lezzetli yemekler kesinlikle bu bolgede yediklerim. Bu kadar yemekten sonra ben bir spor salonuna gideyim:)

Santa Monica

Ben gecen sene bir Santa Monica yapmistim. Oyle kisacik bir geziydi. Cumartesi sabahi plajda, mavi bir gokyuzunun altindaydim. Gunes isitiyordu bunaltmadan. Plaj bizim kuzey Kaliforniya'ya gore daha ilik, daha bir plaj havasinda. Fotograf makinemle rahatlatici bir sabah gecirdim bu plajda. Ardinda bu fotograflar kaldi yadigar.

Cocuklar ilik denizde saatlerce oynuyorlardi.


Plajda bisiklet surmek icin bir parkur vardi. Keske benim de bisikletim olsaydi orada.

 
Sonra biraz nunaparki fotograflladim. Gokyuzu o kadar guzeldi ki




Yurume parkuru

Ve benim onlarca fotograf cektigim mekan. Demir iplerin ucundaki demir halkalardan tutunarak bir uctan bir uca gidiliyor. Cocuklar cita gibi, kolayca yapiyorlar, vucutlarinin hafifligi ve esnekligi ile. Ama buyukler icin hayli zor bu olay. Saatlerce bu oyunu izleyerek, ucundan bucagindan bir parca olmak cok rahatlatici.





Ve gelsin salincaklar. Plajda okyonusa karsi sallan dur. Hayat ne kadar guzel!!


Neseli, huzurlu bayramlar!!!

Sonbahar'a Ozlem

Dort mevsimin olmadigi bir bolgede yasadigimdan bu aralar sonbahar burnumda tutuyor. Sararan, kizaran yapraklar. Yere dokulen yapraklar. Yagan yagmurun altinda yurumek. O toprak kokusunu icine cekmek.
Maalesef Kaliforniya hep gunesli, havanin hic degismedigi, belki bazilari icin utopik bir yer, ozellikle yazilim firmalari icin. Ama Kaliforniya'nin bu tekduzeligi beni mutlu etmiyor. Ozluyorum mevsimleri. Ozluyorum birakip geldigim mevsimlerle degisen sehirleri.






Fotograflar gecen seneden Louisville'den. Buraya koymaya firsat bulamadiklarim.
Sonbahari yasayanlar! tadini cikartin...

Sesine, sazina, gonlune saglik

Ah be Neset Ertas, daha dun aksam bir zamanlar Anadolu'da filminde o bozkir goruntuleri esliginde yanik sesinle iclendim. Tum turkulerini sevdim. Hem bu gurbet elde, hem buraya gelmeden once gozlerime yaslar dizildi seni dinlerken. Acili yasamin, sevdalarin sesine de sazina da yansidi.

Hangi turkusunu paylassam ki: Gonul Dagi, Hata benim Gunah benim suc benim, Yazimi kisa cevirdin, Bir ayrilik bir yoksulluk bir olum mu... Daha cok dinleyecegim seni, omrum oldukca. Seninle dertlenmeye devam edecegim...
Nur icinde yat ustad...

Yollar yollar

Turkiye'de Paul Auster'un kitaplarini okurdum. Ucsuz bucaksiz yolculuklara cikardi tek basina. Yol oykuleri anlatirdi. Tek basina sonu gozukmeyen bir yolda onunla birlikte yolculuk ederdim. Bit tur desarj uygulardi. Onun kisitli zamani yoktu. Yolda dusune dusune giderdi gunlerce. Maalesef benim zamanim kisitliydi. 8 gunde Amerika'nin bir ucundan digerine seyahat etmek zorundaydim. Kisitsiz bir zamanda olsa binlerce ani biriktirebilirdim bu yolda ama malasef kisitli zamanda Utah, Arizona, ve Colarodo'nun essiz manzaralari kaldi aklimda.

                                          

Ilk gun yemyesil Louisville'imi geride biraktim. Sonbaharin sonlariydi. Ormanin renkleri kizila caliyordu ben Louisville'den ayrildigimda.

Sari, kirmizi, turuncu sonbahar renklerinden gecip bir Amis restoraninda durduk. Amerika'nin orta batisinda cokca Amis var. Modern tekniklerden uzak basit bir hayat surmekteler. Cok kapali yasiyorlar. Baskalarina da cok acik degiller. Durdugumuz restoranin yaninda haclarla kapli bir tarla vardi. Bu hacli tarla kurtaj karsiti insanlar tarafindan olusturulmus. Amerika'nin en buyuk politik kavgasi kurtaj uzerinden donuyor. Secim zamanlari, neredeyse hergun kurtaj tartisiliyor. Kurtaja cogu insan cinayet gozuyle bakiyor. Eger lise caglarinda bir kiz erkek arkadasindan hamile kaliyorsa, cocugu aldirmak akillarindan bile gecmiyor bizdeki gibi. Cocugu doguruyorlar. Dindar kuruluslar da on ayak olup cocugu evlatlik veriyor isteyen ailelere. Juno filminde oldugu gibi. Turkiye'de herhangi bir muhafazakar sehirde 17 yasinda evlilik disi hamile kalan kiza ailenin ve cevresinin destekleyici olmasi, cocugu da evlatlik almak icin binlerce insanin yarisacagini dusunemiyorum. Turkiye'de evlatlik cocuk edinmek bile yaygin degilken Amerika'nin bu politik kavgasini Turkiye gibi tore cinayetleri ile gundemden dusmeyen bir ulkeye ithal etmek cok yanlis. Herneyse tuhaf seyler oluyor Turkiye'de. Belki buradan izleyince daha karamsar bir tablo goruyoruz, orada yasayanlar belki hissetmiyordur bu karamsarligi.



Yola donecek olursam ilk gun St Louis'e giderek unlu Gateway Arch'i gorduk. Bu Arch, koprulerde de kullanilan catenary arch teknigiyle yapilmis. Amerika'da bilim muzelerinin vazgecilmez parcasidir bu teknikle kopru yapmak. St Louis gorulmese de olur sehirlerden, iki uc saat kaldiktan sonra yolumuza devam ettik. 


Ertesi gun yolumuza Kansas'la devam ettik. Otoban'dan degilde kucuk kasabalardan gecen bir yolu tercih ettik. Ucu gozukmeyen bu yollarin en guzel yani 50 km'de bir kucuk bir tarim kasabasindan gecmesi. Bazi kasabalarda mola verdik. Fi tarihinden kalmis benzinlikle, insanlar, restoranlar tuhaf hissettiriyor insani. Herkesin birbirini tanidigi bir restoranda yabanci olmak cok dikkat cekici. Herkes bize bakiyor, bizi isaret ediyor. Biz gulumsuyoruz bakanlara. Otabandan gitmemekle cok iyi bir tercih yapmisiz. Ve yolun geri kalaninda da bu ara yollardan gitmeyi tercih ettik.



Bu kus ucmaz kervan gecmez yollardan gece gecerken, hadi yildizlara bakalim diye durduk. O kadar isiksiz bir ortamdi ki, tum samanyolunu ilk kez bu kadar acik ve net sekilde gordum. Hadi biraz fotograf cekeyim deyip misir tarlalarinda yildizlarin altinda uzandim. O arada kirmizimsi bir isik gorduk gokyuzunde. Ben hemen
bu Aurora dedim. Ama Aurora icin cok guneydeydik. Yine de makinemle biraz da uzunca cekince, bunun Aurora olduguna inandik. Dogru zamanda dogru yerde olmak boyle birseydi. Hic planda yokken, yillardir gormek icin yanip tutustugum Aurora'lari gorduk. Kuzey isiklarinin cok hizli hareketlerine tanik olduk. Sanirim yolculugumuzun en buyuk mucizesi buydu.


Kansas'in misir tarlalarini, ruzgar degirmenlerini ve sicacik havasini geride birakip, Colorado'ya giris yaptik. Uzun zamandir Rocky daglarini gormek istiyordum. Sayisiz golunun, yemyesil dogasinin methini duyuyordum. Kansas'ta radyoda Colaroda icin kar firtinasini beklendigini duyduk. Sicak Kansas'tan sadece 40-50 km uzakta kar firtinasi olacagini pek inandirici bulmadim. Sortlarimiza benim dandik arabamda pisme modlarindaydik bu haberleri dinlerken. Her neyse giris yaptik Colarodo'ya ve kar firtinasi gercekten vurdu bizi. Benim tek korunagim bagajda hep tuttugum kucuk battaniyem oldu. Rocky daglarinda gercekten sayisiz gol var, maalesef benim gordugum tum goller buzlar altindaydi. Bu kadar gelmisken yine de karlar altinda battaniyeme sarinarak 2 km'lik doga yuruyusumu yaptim. Kara bata cika yaptigim bu yuruyus bitmek bilmedi, dondum resmen. Yuruyusun sonunda bir donmus bir selaleye vardik. Bir fotografci amca selalenin tum gun fotograflarini cekiyordu. Bu kadar soguk ve karli bir gunde, ayni noktada tum gun durup saatlerce ayni selalenin fotografini cekmesi bana tuhaf geldi. Yaslandikca insanlar gariplesiyor dedik ve vedalastik amcayla. Burada gordugum kar, gecen sene gordugum tek kar oldu. Kaliforniya'ya kar yamiyor:( Rocky daglarinda bolca geyik de gorduk. Bunlarin poposu beyazdi. Kizilderililer uzun sure beyaz Amerika'lilara bu geyik adiyla hitap etmis beyaz popo olayindan dolayi.



Colorado'nun karli daglarini asmak bize iki gune mal oldu. Daglarda yol acma ve tuzlama calismalari yapilmaktaydi. Saatte 5 km hizla karli daglari astik. Benim araba, yolda patinaj cizdi resmen. Korka korka daglardan asagiya inmeyi basardik ve Aspen civarlarinda mola verdik. Bu yolculuklardaki beklenmeyen etkenler  o gece nerede konaklayacagimizi da etkiliyor. Genelde sabahtan ben priceline ile acik artirma yontemiyle ucuz odalar almaya calistim. Ama birkac sefer gidecegimiz noktaya ulasamadan bir motelde durakladik. 





Karli Rocky daglarini geride birakip Utah'in olaganustu dogasina kavustuk. Utah'i gormeyen Amerika'da yasadim demesin. Keske yakin olsa da sik sik gitsem o kadar etkilendim Utah'dan. Utah'a girisi highway 128'den yaptik. Muthis bir yol burasi. Google 3D seklinde bu yolu gezdiriyor. Highway 70'den Moab'e kadar olan yol. Gidemeyeceksiniz google sayesinde bir tur atabilirsiniz. 




Bir sonraki duragimiz Utah'daki Moab'di. Burada Arches dogal parkini ziyaret ettik. Biraz Kapodokya havasi vardi. Ama kipkizil bir park. Su ve ruzgar dogal arch(koprucuk) sekilleri olusturmus bu parkta, parkin ismi de buradan gelmekte. Pek bir sevdim burasini.






Arches dogal parkindan sonra Canyonsland pakina da soyle bir ugradik. Burada da essiz bucaksiz kanyonlar  insani buyuluyor. Kanyonlarin derinligi urkutucu. Enterasan bir doga ortusu. Gunesi burada batirip yollara dustuk yine.





Bir sonraki durak, benim Amerika'ya geldim geleli gormek istedigim Antelope Kanyonu. Bu kanyon Navajo insanlarinin yasadigi yerde. Amerika kizilderililere en kurak, en ise yaramayan topraklari vermis. Tek tuk doga guzelligi var. Kizilderililer de bunlardan biraz para kazaniyor iste. Antelope Kanyonu fotografcilarin kabesi gibi. Antelope kanyonu bir su kanali aslinda. Yagmur sularindan geriye kalan bir kanal. Isik ve golge degisik sekillerle birlesiyor ve grafiksel anlamda hos fotograflar cikiyor ortaya. Binlerce fotografci, pahali ekipmanlari, tripodlari ile guzelim fotograflar cekiyor. Ben tripodsuzdum ve makinemin sarji bitti. O yuzden yillarca gormek istedigim bu doga guzelliginden pek birsey cikmadi ortaya. Aklimda kizilderili grup liderinin kanyonda caldigi flutun guzelligi kaldi.




Antelope kanyonundan cikip, lokal insanlarin pazarina gidip yemek yedik. Kizilderililerin kizarmis ekmekleri, benim annemin yaptigi pisi (mayali hamur kizartmasi) idi. Arasina da koyun etinden yapilmis izgaralar aldik. Amerika'da ilk kez koyun eti yedim. Bizim oralardan cikmis da gelmis gibiydi. O pazarda kizilderililerle yedigim yemegin tadi ve pazarin goruntuleri omur boyu gitmeyecek kafamdan.



Yine ayni bolgede bulunan Page, Arizona'ya gidip At nali (horseshoe bend) kivrimini ziyaret ettik. Ucurumun cok ucuna gidemedigimden pek guzel kare cekemedim. Internette cok daha guzelleri var HDR ile cekilmis. Burada da kayalar kizil ve kivrimli. Mavi gokyuzuyle guzel zitlik yaratiyorlar.

Ve sonrasi yine yollar yollar. Las Vegas'ta kucuk bir mola verdik Arizona'dan ayrilinca. Ama benlik bir sehir olmadigindan devam ettik yolumuza. Kaliforniya'da kucuk bir motelde kalip Livermore'a geldik. Yeni sehrime. Kurak, sari, sicak Livermore'a. 



Sonsoz: 6 yil once Ankara'dan Amerika'ya olan hayatimin mihenk tasi bir yolculuk yapmistim. 8 ay once de Kentucky'den Kaliforniya'ya uzanan baska bir mihenk tasi yolculuk yaptim. Ogrencilik yillarimi, binlerce animi biriktirdigim Louisville'i geride birakip hayatimda yeni bir sayfa actim. Bu muthis yolculugumda bana sorun cikarmayan dandik arabama minnettarim. Tabii bu yolculugu unutulmaz yapan yol arkadasima da. Bu yaziyi okuyan herhangi biri varsa ona da:) Sahuru yaptim bu yaziyla:)