washington dc ve muzeler

Gecen hafta sonu okuldaki donem arasi tatilini firsat bilerek Washington DC'ye gittim. Yapay bir turizm baskentini gormus oldum boylece. Birkac anit, beyaz saray, ve capitol binasinin onunde binlerce fotograf cektiren Cinli, Japon, Amerikan gormus oldum. Boyle binalar ve heykeller onunde saatlerce fotograf cektiren bir tip olmadigimdan muzelere sigindim. Muzeler olmasa gittigime gercekten uzulurdum.

Turkiye'de ki olu muze kavrami ile ABD'de ki yasayan muze kavramini ayird etmek gerek. Turkiye'de muzeler bilmem kac yil once duzenlenmis ve cogu duzenlendigi gibi kalmis. Ama burada muzeler yasiyor, her donem degisen sergiler oluyor muzelerde ve ayni muzeye insan bile isteye birden fazla kez gidebiliyor. Icinde saatlerce gezebiliyor, gezerken ogreniyor, ogrenirken egleniyor. Hem cocuklar hem buyukler icin eglenceli.

Washington DC'deki en onemli muzeler Smithsonian alanina yayilmis bulunmakta. Boylece bir muzeden cikip digerine gidebiliyorsunuz. Muzelerin en guzel yani bedava olmalari:) Her muzenin icinde yemek yenilecek bir kafe ve eserlerin minyaturlerinin satildigi kocaman bir muze magazasi var. Muzeler tarih, sanat, doga ve teknoloji agirlikli.

Sanirim benim DC'de gorup, gezip, eglenip, icinden cikmak istemedigim muze "Natural History" oldu. Binlerce fosilin yaninda elmaslar, inciler, degerli madenler, binlerce fakli tas kesitleri, bocekler, kelebekler, piramidlerden cikarilan kedi, kopek, boga mumyalari, ve binlerce unuttugum parca vardi. Bunun yaninda kapisinda ciddi bir kuyruk olan IMAX sinemasi ve Nature's best photography yarismasinda sergilenen doga fotograflari. Sirf bu muze icin bile gittigime degdi diyebilirim. Bir kadin olarak tabii ki aklimda en cok kalan sey elmas-yakut-zumrut-lerden olusan taki setleri oldu. Bu degerli taslara suradan bakabilirsiniz.

Fotograf sergisinden de bir fotograf koyayim. Cevresel sorunlar dalinda odul kazanmis.



Bunun yaninda "National Galery of Art" muzesi de benim icin ayricalikli sanirim. Bu muzede de kalici sergilerin yaninda donemsel sergiler var. Kalici segiler arasinda Van Gogh, Leonarda da Vinci, Gaugin, Monet gibi unlu ressamlardan resimler vardi. Muzeye gitmeden once bu ressamlarin tablolarini gorecegim icin heyecanliydim ama muzeyi gezerken nedense cok heyecanlanmadim. Ozellikle 18. yuzyil oncesi eserler hic bana gore degil. Hep birini oturtup portresini yapmislar ya da meyve-sebze naturmortleri bol bol. Iııgghhh. Unlu ressamlarin da cok bildigim tablolari vardi. Zaten biliyorum modunda cok incelemeden gecip gittim. 18. yuzyildan sonra eserler hafif modernlesti de biraz tad almaya basladim. Benim evimin duvarinda da asili olan John Singer Sargent'in "Vendedikte bir cadde" eserinin gercegini gormek birazcik simartti sanirim beni. Iste o tablo:


National Galery of Art'ta gecici olara J.M.W. Turner ve Edward Hopper'in sergileri vardi. Turner'in resimleri cok ihtisamli. Genelde bir parlak bolge var ve on cephede yuzlerce minik insan savasiyor birseylerle. Gerceklerinin boyutlari cok buyuk, o yuzden tablolardaki tum ayrintilar gozukuyor. Ben "The Devil's Bridge" adli resmi sevdim.


Edward Hopper'in ise su iki resmini sevdim. Edward Hopper'in daha modern cizgileri var.






Son olarak da Hirshhorn museum'dan bahsedeyim. Bu muze modern sanatlar muzesi ve DC'deki muzeler arasinda en az seyircisi olan muze. Ama benim en cok sevdigim muzelerden biri oldu. Eserlerden biri, Fischli ve Weiss tarafindan tasarlanip cekilen "The way things go" adli video. Yarim saat suruyor normalde. Muzenin kalici eserlerinden biri. Aslinda daha once gormustum ama yine de cok zevk aldim izlerken. Not: Honda'nin reklamindan 20 yil oncesinde tasarlanip cekilmis bir video.

No comments: