ne kitapli ne kitapsiz

Moonshine beni aylar once mimlemisti. Ben unutturdum galiba derken bana tekrar hatirlattirdi. Kacamadim bu kez mim oyunundan.

Soru 1: En sevdigim / En etkilendigim kitap

Dogrusu icinde 'en' kelimesi gecen sorular beni urkutuyor. Hayatimin cesitli zamanlarinda cok yogun veya az yogun okuma donemlerim olmustur. Bazi kitaplar o an icinde bulundugum ruh haline ve ruh gereksinimime cuk diye oturmustur, ic dunyami aydinlatmis, beni farkli dusuncelere itmistir. Ama bu kitaplar icimde birike birike bir etkiye sebep olmustur. Bu yuzden "en" diye bir kitap yok benim icin. Bir kitap okudum tum hayatim degisti katiyen diyemem. Cok uzun yillardan beri okuyorum, okumaya devam edecegim. Kitaplar ben de birseyler degistiriyorsa ne ala. Ama hayatta ogrendigim tek sey, hayat deneyimlerinin kitaplardan cok daha onemli oldugu. Eskiden kitap okumuyor diye diger insanlari icten ice elestirdigim olurdu, neredeyse okuduklari kitaplara gore insanlari siniflara ayirirdim kafamda, okuduklarimla icten ice boburlenir, baskalarinin okuduklarini kucumserdim. Artik boyle seyler yapmiyorum. Kitap okumak, kisisel bir tercih. Okuyana da okumayana da saygim var.

Yine de bir kitap ismi vermem gerekirse,beni bugun gulumseten ve okurkenki hallerimi gozumun onune getiren kitap Selim İleri'nin derledigi, Yapi Krediden cikan "İlkgençlik Çağına Öyküler 2"'i olmustu. Ozellikle Yasar Kemal'in oykusunu ve Furuzan'in oykusunu cok sevmistim o zamanlar. Simdi donup baktim da, kitaptaki tum yazarlar birbirinden degerli. Bilge Karasu, Zeyyit Selimoglu, Orhan Kemal, Vus'at O Bener ve daha niceleri. Bu oyku kitabini okuduktan sonra, kafamda binlerce oyku senaryosu belirmisti. O ay neredeyse hergun gizli gizli oyku yazdim. Aralarindan bir kaci fena da olmadi, ama hala gizliler. Belki o oyku kitabinin etkisi ile oykuler hayatimi tamamen kusatti. Su anda basucumda 3 ayri oyku derlemesi var. Hayatimin son 5 yilinda da okudugum oyku sayisi roman sayisinin kat be kat ustunde. Lise zamanlarinda klasik tarzda yazilmis oykuleri begenirken simdilerde modernitenin uclarindaki oykulere bayiliyorum. Cok kisa bir oykunun beni sarsmasi cok hosuma gidiyor.

Bunun yaninda Albert Camus'un Dusus'unu lise yillarinda okumustum ve Camus hayranligim baslamisti. Kendimi dusuncelerine cok yakin buldugum bir yazar.
Bir iki alinti kitaptan
"...hepimiz, yargıç olduğumuza göre, hepimiz suçluyuz birbirmizin karşısında; kendi zavallı halimize uygun düşen biçimde çarmıha gerilen, neden olduğunu da bilmeyen birer "isa"yız, herbirimiz..."

"...hele hele , dostlarınız kendilerine karşı içten olmanızı istedikleri zaman onlara inanmayın.onlar , sizin için içtenlik vaadinizde bulacakları ek bir güvenceyi kendilerine sağlayarak onlar hakkındaki iyi fikrinizi sürdüreceğinizi umarlar yalnızca.içtenlik nasıl dostluğun bir koşulu olur?her ne pahasına olursa olsun gerçek sevgisi hiç bir şeyi kollamayan ve hiç bir şeyin kendisine direnemeyeceği bir tutkudur.bir kusurdur o , bazen bir konfordur ya da bir bencilliktir.eğer bu durumda bulunursanız çekinmeyin.`doğruyu söyleyeceğinize söz verin ve en fazla yalanı söyleyin..."
Bir de universite yillarinda okudugum bir kitap olan 'Parfumun dansi' felsefik ve mitolojik yapisiyla hosuma gitmisti, ayni zamanda oyku kurgusundaki farklilikta insanin hayal dunyasini hedef aliyordu. Olumsuzlugu bulup artik olmek icin cildiran bir ciftin hikayesi. Yazar liberalligin uclarinda, benim liberal yanimi yakalamisti herhalde.

Bir kuplecik kitaptan
"timolus, pan'la apollo arasındaki müzik yarışmasını dinler dinlemez hiç kararsızlık göstermeden ödülü apollo'nun lirine vermiş, böylelikle eleştirmenlerin sınırlamaya ve cilaya önem vermesi, tuhaf ya da itaatsiz olana da saldırması geleneğini başlatmıştı -ki, o gelenek bugüne kadar hala devam etmektedir. eğer timolus, pan'ı sahneden bu kadar çabuk tasfiye etmese, eğer pan'ı dinleyecek kadar -nesi? dürüstlüğü? alçakgönüllülüğü?- (ne de olsa timolus'un kendisi hiçbir halt çalmayı bilmezdi), cesareti olsaydı, ona önyargılardan daha içtenlikli bir tepki gösterebilseydi, belki o da etkilenirdi."


Soru 2: Kitap yazmak isteseydin ne yazmak isterdin?
Tabii ki oyku kitabi. Bu aralar malzeme topluyorum yaban ellerde, her insanin bir oykusu var. Baska bir ulkede farkli yasamlar kesfetmek de beni olmak istedigim insana ve yazara daha yaklastiriyor belki. Daha yogun ic duygulara ve daha genis gozlem yapmaya firsat veriyor.
Insanlarin farkli fotograflarini onlarin oykuleri ile birlestirip bir foto-oyku kitabi yazabilirim. Bu cok da utopik bir hayal degil. Yazma ihtimalim %50. Kim okur benim kitaplari bilmem tabi.

Soru 3: Olmeden once okumayi istedigin kitaplar
Eger bir kitabi okumak istersem, onu cabucak ele gecirip okurum sanirim. Oyle okumak isteyip de cok erteledigim bir kitap olmadi. Yine de cok merak ettigim ve bir turlu kutuphaneden alip okumayi hayata koyamadigim bir filozof var: Spinoza. Cok fazla filmde ve kitapta ona atiflar gordum, hep merak ettim onun kitaplarini. Sanirim onun Ethics kitabini birgun okumak istiyorum. Oscar Wilde(Sebastian Melmoth)'in herhangi bir kitabini da okumadim simdiye kadar. Ocar Wilde'a tapan arkadaslarim var, onun da kitaplarini okumak isterim birgun.
Ayrica Kuran'in tamaminin Turkce mealini de okumak istiyorum. Ayni sekilde incili ve tevrati da okumak istiyorum. Bir arayistan ziyade, daha bilgili olma cabasi sanirim. Milyonlarca insanin yasam seklini degistiren, dogumlarindan gomulus tarzlarina kadar her noktada etkin olan, insanlar arasinda bolunmelere, olumlere, yuzyillar surecek savaslara sebep olan bu uc kitabi bilmek, belki tarihe ve topluma daha aydin bakmama sebep olur. Ayrica hepsinin ortak ve ayri yonlerini gormek istiyorum sanirim. Cok dinli bir toplumda yasamak daha cok bilmeyi gerektiriyor.

Spinoza'dan bir sozle bitireyim.
“The highest activity a human being can attain is learning for understanding, because to understand is to be free”
Ogrenmek, anlamak ve ozgurlesmek uzerine hos bir bakis acisi.

4 comments:

Bettra said...

Merhaba!
Ben yeni blog sahibi, henüz emekleme aşamasında bir yazma heveslisi olarak 1. soruya verdiğiniz yanıtla ilgili naçizhane fikrimi iletmek istedim. "Çok gezen mi bilir çok okuyan mı" demişler. Cevap "Çok gezen" çıkmış ya sizin ki o misal. İnsan yaşadığı kadardır, "gerçekten" bildikleri kadar. Bilmek salt okumakla olmuyor elbet, tecrübe etmek gerek. Tecrübe en güvenilir bilgiden daha güvenilir bir yaşanmışlık sunuyor. "Yine de" kaç hayat, hayat ülke, kaç öykü sığdırabiliriz ki şu kısacık hayatlarımıza? Kitaplar olmasa hangi sarayın kapılarından girebiliriz üzerimizde pijamalarımızla, hangi lordun gözlerinin derinlerine bakıp hangi çocuğun göz yaşlarını anlayabiliriz böyle derinden... Kitap okumak bu yüzden önemli. Bir sihir gibi binlerce farklı yaşantıyı aklımızın önüne serdikleri için. Ben bu yüzden hala önemle ayırt ediyorum okuyanla okumayanı.
Sevgiyle,
Bettra...

nurvenur said...

Merhaba Bettra,
Aslinda o paragrafa ek birseyler daha yazmistim. Ama sildim.
Tekrar yazayim onlari:

'Deli gibi asik olmamis birinin Anna Karanina'yi veya Leyla ile Mecnun'u okumasi ne ifade eder ki. Vicdan azabi cekmemis birinin Suc ve Ceza'yi okumasi ya da hep pohpohlanan birinin Tutunamayanlar'i okumasi.'

Aslinda bunlar her insanin yasayabilecegi duygular. Sanirim hayatinda risk alabilenler daha yogun hissediyor bu duygulari. Bu da tekrar beni yasam tecrubesinin hakliligina goturuyor.

Benim gozlemledigim birsey, cok yogun kitap okuyan insanlar daha az risk aliyorlar hayatta. Daha guvenli kiyilarda yuruyorlar. Hayatlari bir sekilde yerine oturmus oluyor. Daha elitistler. Ekmek kavgasi icinde olan birinin kitap okuma sansi cok olmuyor. Ama o kisiden de tad almayi bilmek gerek.

Bir de cok yogun kitap okudugu halde, bencilligin zirvesinde insanlar tanidim. Koseleri asla torpulenmemisti. Buna ragmen, cok az kitap okudugu halde altindan kalbi olan insanlar gordum. Kitap okumak, kotuyu iyi yapmiyor maalesef. Sanirim bu tecrubelerden oturu artik kitap okuyan okumayan ayrimi yapmiyorum.

Ama yine de bir kahve esliginde kitaplardan bahsetmenin tadini cok ozluyorum buralarda:(

Senin de blogunu okumak isterim..
Sevgiler...

Moonshine said...

Mimime cevap yazdigin icin cok tesekkurler Nurvenur. dedigin seye ben de katiliyorum, ben de eskiden biraz elitist davranirdim ve cok az okuyan insanlari kucumserdim adeta. Ama insan zamnala anliyor ki kitap okumak insanin dunyasini cok zenginlestirse de ayni seyi yapabilen baska mesgaleler de var, mesela gezmek, mesela gonullu isler yapmak, agac dikmek, muzik bestelemek...vs. Mesela bir sehir hakkinda ne kadar kitap okusak da, o sehri gordugumuzde ve gezdigimizde hissettiklerimizi hissedemiyoruz. Bu yuzden okumayi da baska seylerle dengelemek en akillicasi galiba.


P.S: Moonshine mim'lerini unutmaz, unutturmaz!! :)

Bettra said...

Sevgili Nurvenur,
Yazdıklarına katılmamak mümkün değil... Okumuşluk, yaşanmışlıklar kadar derin izler bırakmıyor elbette. Ve eğer gönüllü değilse varlık, "insan" olabilme meziyetine eriştiremiyor okunan binlerce sayfa. "İnsan" olabilmek emek istiyor, empati istiyor, gözlem, şefkat ve sabır istiyor. Az okuyup çok insan olan çoklarını ben de gördüm. Ve tek derdi kitaplar olan ama insanın derdinden anlamayan.. Bunlara diyecek laf yok. "Yine de" okumayı - okuyabilmeyi - hayatla yada parayla birebir ilişikilendirmek içime sinmiyor. Gerçekten isteyen bir şekilde başarıyor sayfalarla da arkadaş olabilmeyi. İnsan okumadan tarihini bilemiyor, dünyayı bilemiyor, "insanı" bilemiyor. Ve bunları bilemeden ne yaparsa yapsın bir yanı hem de önemli bir yanı bence eksik kalıyor. Evet yaşanmışlıklar çok önemli ama insan sadece bir hayatı yaşayabiliyor. Oysa binlercesini okuyabilir...

Sevgiyle,
Bettra


Not: Bloguma dört gözle bekliyorum. Daha çok yeni. Elimden geldiği kadar vakit ayırıp ilgilenmeye çalışıyorum.