barbarlarin istilasi(invasion of the barbarians)

Bu fimi yanlislikla almisim kutuphaneden. Ilk dakikasindan sonra izledigimi hatirladim. Hem de Turkiye'de Kizilirmak sinemasinda izlemistim, ahh ahh. Buradan Kizilirmak sinemasinin Ankara'nin en iyi sinemasi oldugu cikarilmasin, bir zamanlar guzeldi, odullu filmler gosterirdi sinirli sayidaki izleyicisine. Alisveris merkezlerindeki sinemalar sadece gise yapan filmleri gosterirken, o Avrupa filmleri gosterirdi bos salona. Benim icin ozel bir yeri vardi. Tabii ekonomik kosullara dayanamadi, simdilerde geyik Turk filmleri gosteriyor, para kazanmak icin.

Filme gelelim. Film temelde baba-ogul iliskine dayanmakta. Cogu baba-ogul gibi onlar da anlasamamakta, hatta uzun yillardir birbirlerini gormemisler. Baba eski cicek cocuklardan, evinde binlerce kitabi var. Universitede tarih okutmakta. Her turlu felsefi akima bir zamanlar inanmis, desteklemis. Hala sosyalist. Az para kazanmakta, ama parayla ilgili bir derdi yok. Hedonist bir baba. Kadinlari, ickiyi seviyor. Oglu ise ekonomist, borsada calismakta, elinden telefonu dusmuyor, gunumuzun hastaligi. Iyi para kazaniyor. Oglu tam anlamiyla kapitalist. Ama yuzunde gulumse yok. Bir sevgilisi var, huzurlu bir iliskileri var, ona sadik. Sevgiye inanmiyor bu cift, o yuzden birbirlerine "seni seviyorum" bile demiyorlar, onemli olanin sevmek degil, mantik, guven, sadakat oldugunu dusunuyorlar. Babasiyla oglunun konusmamasinin temel nedeni babasinin annesini aldatmasi, terketmesi. Tabii hayata farkli acilardan bakmalari da onemli.

Filmin konusuna gelecek olursak, baba kanserin son asamasinda. Eski karisi bu sebepten oturu oglunu arayip Kanada'ya gelmesini soyluyor. Ogul istemese de gidiyor sevgilisiyle birlikte. Baba Kanada'da kesmekes bir devlet hastanesinde yatmayi, ABD'de modern bir hastanede yatmaya tercih ediyor. Gitmemesinin asil nedeni olarak arkadaslarinin Kanada'da oldugunu gosteriyor, ama hastanede tek basina olumu beklemekte. Hicbir arkadasi yaninda yok. Neyse oglu babasinin inadini kiramiyor. Onun yerine hastanede ozel bir oda yaptiriyor, son gunlerini yasamakta olan babasina bir jest yapip, tum arkadaslarini tek tek topluyor hastaneye. Babasinin acilarini azaltmak icin eroin arayip buluyor. Zamanla baba ogul birbirleriyle konusmaya basliyorlar, baba ogulu degistiriyor, ogul babayi.


Filmde unutamadigim bir diyalog, baba ile babaya eroin bulmada ve kullanmada yardimci olan
Natalie arasinda gecmekte. (Yukaridaki fotograf) Bu arada babanin adi Remy. Remy hayatinin sonunda ama olmek istemiyor, hayattan vazgecemiyor. Onu yasama baglayan tum zevklerinden vazgecmek istemiyor. Natalie genc olmasina ragmen eroin bagimlisi, hayattan hicbir beklentisi yok, olum ile yasam arasinda onun icin bir fark yok. Bu iki karakter, hastane odasinda adamin hayatini tartismaktalar. Nathalie adama en son ne zaman bir saraptan tad aldigini, en son ne zaman bir kadindan zevk aldigini, ogrencilerinin onu ne kadar taktigini soruyor. Adamin hayata verdigi anlamlar tek tek yikiliyor ve aslinda yasamadigini farkediyor. Onun vazgecemedigi sey gencligindeki yasami, simdiki yasaminda hicbir sey yok.

Baska bir sahnede, Remy kanser oldugunu ogreniyor ve hastaneye yatmasi gerek, verdigi dersi donem ortasinda baska bir hocaya devrediyor. Ogrenciler bu durumu hicte takmiyor. Yeni hoca Remy'nin kaldigi yerden derse devam ediyor, hayat Remy olmadan da devam ediyor.

Baska bir sahnede, Kanada'da bir devlet hastanesinde rusveti kabul etmeyen bir hastane muduru var. Ogul mudure rusvet teklif edip babasi icin ozel bir oda ayarlamaya calisirken mudur "burasi 3. dunya ulkesi degil" diyor. Buna karsin hastanedeki hersey tam anlamiyla 3. dunya seviyesinde. Hersey mafyanin kontrolunde. Ogul hastane mafyasina para vererek ozel odaya kavusuyor. Kanada'nin sosyalist yapisinin altindaki curukler gosteriliyor filmde. Diger bir curukluk de narkotikte. Polis tum uyusturucu camiasini bilmekle birlikte hicbirseyi onleyemecegini de bilmekte. Bu yuzden, narkotik'in amaci bu trafigin duzenli yurumesini saglamak. Onlemek degil.

Filmde kapitalizm ile sosyalizm karsilastirilmakta. Paranin gucu gosterilmekte. Babasinin sosyalist yapisi ve insan iliskilerine olan guveni ile elde edemedigi seyleri oglu parasi sayesinde aninda elde etmekte. Adamin ogrencileri bile para sayesinde adami ziyaret etmekte. Adam hala sevgiye inanmakta. Ama oglu paraya inanmakta. Maalesef oglu hakli cikiyor. Kapitalizm burada soyalizmi yeniyor.

Filmin sonunda Remy kendi istedigi bir sekilde dostlarinin ve ailesinin yaninda, aklinda ilk genclik yillarinda izledigi filmin plajda bacaklarini siyiran kadin yildizi ile birlikte hayata veda ediyor. Kalanlar devam ediyor yasamaya, tekrar donuyorlar geldikleri yerlere, dunya donmeye devam ediyor.

Sonuc: Film izlenebilir. Hayat-olum, sosyalizm-kapitalizm arasinda karsilastirmalar guzel islenmis. Yine de filmin sonunda kesin bir cevap bulunamiyor su sorulara: Remy'nin hayat tarzi mi, oglunun tarzi mi dogru? Sosyalizm mi, Kapitalizm mi? Amerika mi, Kanada mi? Ask mi, mantik mi?

1 comment:

tarkan ikizler said...

ben de bu filmi seyretmiştim ama çok büyük bir beklenti içinde olduğumdan mıdır nedir izleyince o kadar da beğenmedim, bana doğu kültüründe yaşayan insanların bakış açısıyla yaklaşılmış bir hayat felsefesi incelemesi gibi geldi ve herhalde bu tip yaklaşımlara oradakiler biraz yabancılar ki beklenenden fazla ilgi gördü... ben film yorumunuza ve filmin konusuna bir ekleme yapmayacağım ama sizin belirttiğiniz bir şey var filmde... baba hayatı seven, ondan zevk alan, arkadaşlığa, kadınlara vs. değer veren biri ve fikir yapısı olarak insani değerleri temsil ediyor... oğlu da tam tersi kapital düzenin hırslı, paranın gücüne inanan bir üyesi ve insani değerleri basit buluyor... peki şimdi şöyle düşünelim, adamın oğlu tüm babasının isteklerini yerine getirmeye çalışırken ve bunlar için o taptığı paraları harcarken aslında babasının taraftarı olduğu insani duygulara hizmet etmiş olmuyor mu? yani o paralar ve paranın getirdiği yaptırım gücü yine de bir şekilde duygusal yönü ağır basan bir felsefeye hizmet etmek için harcanmıyor mu? harcayanın nasıl harcadığı ne kadar harcadığı ve ne kadar güçlü olduğu önemli değil, bütün bunları duygulardan etkilenip kendisi de birazcık öyle hissettiği için yapmıyor mu ve böyle olunca aslında yenen taraf gibi duran kapitalizm aslında sosyalizmin temel fikirlerini gerçekleştirmek için hizmet etmek zorunda kalmıyor mu? bence burada yenen taraf kapitalizm değil duygusal yönü ağır basan sosyalizmdir... adı üstünde biri kapital yani para diyor öbürü sosyal yani toplum ve insan... insan mı parayı yarattı para mı insanı? hangisi hangisinin değerini azaltabilir?